orada, şurada.
“Where is your book? “ there it is!”: Kitabın nerede? “İşte orada!”
there's the difficulty: zorluk orada.
oraya, şuraya.
Put it there: Onu oraya koy.
o noktada, orasında.
He stopped there for applause.
o hususta.
His anger was justified there: O hususta öfkelenmekte haklı idi.
there you are wrong:
O hususta yanılıyorsun.
o yere. oraya.
We went there last year: Geçen yıl oraya gittik.
şu, oradaki.
Ask that man there: Oradaki adama sor.
işte! bak! gördünmü?
there! It's done! İşte, (gördün mü), oldu bitti!
there she comes: İşte geliyor!
hey!
Hurry up, there! Hey, çabuk ol!
haydi.
there! never mind: (çocuğa) Haydi haydi, zarar yok, üzülme!
there, there, don't cry: Haydi, haydi, ağlama.
kelimesi
be fiilinden önce gelince varlık belirtir ve özne fiilden sonra gelir:
there is:
var.
there is not: yok.
there was: vardı.
there will be: olacak.
there is still time: Daha vakit var.
there is a burglar downstairs: Aşağıda hırsız var.
there is no reason: sebep yok.
Is there anybody at home? Evde kimse var mı?
uyanık, çevik, açık göz.
He's all there: çok açık gözdür.
Sorusu olan var mı?
Sentence, Education-Training
listenin başında olmak
Verb
dur! bırak! (bir işi yapmaya son ver anlamında).
tesadüfen orada olmak
Verb
Bir yolunu bulup oraya git.
başarmak, amacına ulaşmak.
sebat etmek, yılmamak, dayanmak, direnmek, cesaretini yitirmemek.
defalarca oraya gitmiş olmak
Verb
(a) yer yer, şurada burada, ötede beride.
here and there we saw an early crocus blooming. (b)
arasıra, kâh … kâh, zaman zaman.
We heard gunfire here and there.
etraf(t)a, ortalığa, her taraf(t)a.
There were toys here, there and everywhere in the house: Evin
her tarafına oyuncaklar yayılmıştı.
tahmin imce kırk kadar olmalı
Hayrola! inşallah herşey yolunda!
gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda
Adverb, Law
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
Adverb, Law
ödenmesi gereken bir şey var mı ?
ilgisi/ilişiği/önemi yok, mesele o değil.
What he took is neither here nor there; what we want to know is what he did with it: Ne aldığının önemi yok, mühim olan mesele onu ne yaptığıdır.
That's neither here nor there: Bunun konu ile ilgisi yok!
kaçık, aklı başında değil.
He is not all there: Aklı başında değildir.
(a) oraya, orada, o taraf(t)a.
Let's go over there. (b)
ABD-k.d. (Birinci Dünya Savaşından
sonra) Avrupada, Avrupaya.
deprem olacağını söylemek
Verb
bir cümleden olmayan bir anlam çıkarmak
Verb
! işte o kadar!
I shall do as I like, so there! Canımın istediğini yaparım, işte o kadar!
tam o anda, o esnada, derken, hemencecik, hemen oracıkta, derhal, derakap.
(yolculuk , Br) gidiş geliş
…den geçilmiyor.
Sentence
…lerin sürüsüne bereket.
Sentence
Sayılamayacak kadar çok … var.
Sentence
kaldırılması gereken birçok kötü gelenek ve kanun var
Çok açıkgözdür, anasının gözüdür, hinoğlu hindir.
masada iki kutu var hangisini istersen al
... olması ihtimali %....
Sentence
İşin “fakat”ı var/Pek tahmin edildiği gibi değil/Kazın ayağı öyle değil!
But me no buts: İtiraz
istemem! Fakat makat dinlemem!
aralarında bir hısımlık var
bu saat bir yıl garantili
…lerin sürüsüne bereket.
Sentence
Sayılamayacak kadar çok … var.
Sentence
…den geçilmiyor.
Sentence
Herkesin zevkine karışılmaz/Bu bir zevk meselesidir.
Ne kadar para versen işe yaramaz; ikna olmam mümkün değil.
Sentence
Ne kadar para versen boşuna; ikna olmam mümkün değil.
Sentence
Ne kadar para versen ikna olmam.
Sentence
Ne kadar para versen beyhude; ikna olmam mümkün değil.
Sentence
görünürde iki olay arasında bağlantı yok
bu mahkeme kararı temyiz edilemez
yiyecek maddelerine kıran girmedi
Her güzelin bir kusuru vardır. Pürüzsüz saadet yoktur.
birbirlerini hiç sevmezler
Noun
bilinmez, kimse bilemez/söyleyemez.
There is no saying what will happen: Ne olacağını kimse bilemez.
Nasıl bir tepki göstereceğini bilmek imkansız.
Nasıl bir tepki göstereceği bilinmez.
Ne yapacağını bilmek imkansız.
Ne olacağını kimse bilmez.
Ne zaman döneceğini bilmek imkansız.
Ne zaman döneceği bilinmez.
Nereye gittiğini bilmek imkansız.
...menin alemi yok.
Sentence
...menin anlamı yok.
Sentence
...menin manası yok.
Sentence
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Reklamın kötüsü olmaz.
Sentence, Advertising
yirmi kişilik oturmak acak yer mevcuttur
hele şükür, çok şükür.
There now, I've at last got the engine started: Hele şükür, nihayet motoru çalıştırabildim.
oy vermeye katılım büyük olmuştu
Hâlinde bir fevkalâdelik vardı.
Atalarımız bizden çok üstün kimselerdi.
O işi ikimiz beraber yaptık.
! (a) Ben demedim mi! (b) demek geldin ha! (c) Buyurun, işte!
(a) kıyamet kopacak.
There'll be hell to pay if we don't get this work done on time. (b) çekeceği var, başı derde girecek.
ne gezer! nerede! böyle şey arama! demek ki bu!
There's gratitude for you! Demek ki senin minnettarlığın bu!
Amasyanın bardağı, biri olmazsa bir daha.
Adjective
Aralarında hiç fark yoktur/Ha o, ha öteki, farketmez.
İleride ne olacağı bilinmez.
Göründüğü kadar deli değil.
işin altında iş var; daha bilinmeyen gerçekler/sebepler var.
Zevkler ve renkler tartışılmaz.
Sentence
kıyas kabul etmez, mukayese edilemez, arada dağlar kadar fark var.
Yaşlı budalanın eşi bulunmaz.
Senden de hiçbir şey kaçmıyor.
ara sıra tek bir kadehin zararı yok
hiç kuşkusuz/şüphesiz, hiç şüphe yok ki.
There's no mistake about it, he's the biggest fool I've met.
yanlışlığa imkân yok, yanlış(lık) olamaz, mutlaka, kesinlikle, hiç şüphesiz.
There was no mistaking the menace in his voice: Sesi kesinlikle tehditkârdı.
...menin alemi yok.
Sentence
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Bilinmez, tahmin edilemez.
There was no telling what sort of trouble he might get into: Başına ne bela geleceği bilinmezdi.
Hiç belli olmaz.
Sentence
(a) kımıldanacak yer yok (çok dar yer), (b) iğne atsan yere düşmez (çok kalabalık).
Yapabileceğim birşey yok.
...'de adını koyamadığım birşeyler var.
Sende bir değişiklik var.
herşeyin zamanı zemini var
aklı başında olmamak.
He is not all there, but his family refuses to have him committed to an institution:
Onun aklı başında değil, fakat ailesi akıl hastanesine yatırmayı reddediyor.
İstenirse herşey olur.
Sentence
Çıkmadık candan ümit kesilmez.
Sentence
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
Sentence
Ateş olmayan yerden duman çıkmaz.
(Vallahi) bunu bilmiyorum.
Hey, gözünü aç, dikkat et.