Ingilizce-Türkçe Ilgili Terimler

be put to pay one's debts
borçlarını ödemede güçlük çekmek Fiil
be unable to put something out of one's mind
zihni takılmak Fiil
have highlights put in one's hair
saçına röfle yaptırmak Fiil
keep/have/put one's nose to the grindstone
didinmek, durmadan (gece gündüz) çalışmak/çalabalamak/uğraşmak, didinip durmak.
He keeps his nose
to the grindstone and saves as much as possible to buy a new house.
lay/put one's finger on
(a) üstüne basmak, tam isabet ettirmek, olduğu gibi hatırlamak, göstermek, (b) (isabetle) bulmak, bulup
çıkarmak, keşfetmek.
I can't quite put my finger on what's wrong with the engine.
lay one's finger on the cause: sebebini bulmak, meselenin esasına parmağını basmak.
put (an idea) out of one's head
kafasından çıkarmak Fiil
put (set) one's pen to paper
kaleme sarılmak Fiil
put a flea in one's ear
kulağını bükmek, ikaz etmek, azarlamak, paylamak. flea (3).
put a flea in one's ear
dostça uyarmak, ihtar etmek,
mec. kulağını bükmek.
I put a flea in his ear about the next meeting.
put a good face on one's actions
memnun olmadığı halde memnun görünmek Fiil
put a spoke in one's wheel
bir kimsenin çanına ot tıkamak, işini kösteklemek.
put all one's eggs in one basket
bütün sermayesini bir işe yatırmak, varını yoğunu tehlikeye atmak.
put all one's knowledge in the window
bilgiçlik etmek Fiil
put and end to one's life
hayatına son vermek Fiil
put away for one's old age
yaşlılık için saklamak Fiil
put away one's book
kitaplarını (dolaba) kaldırmak Fiil
put down one's expenditure
masrafları kısmak Fiil
put down one's name
adını listeye koymak Fiil
put down one's occupation
işini bırakmak Fiil
put forward one's view
görüşünü belirtmek Fiil
put high in one's order of priority
öncelik sırasında yüksek mertebeye koymak Fiil
put in one's term of military service
askerlik hizmetini yerine getirmek Fiil
put in one's time reading
vaktini okuyarak geçirmek Fiil
put in one's two cents worth
=
put in one's two cents
argo: tartışmada kendi fikrini/düşüncesini ortaya atmak.
put labels on one's baggage
(Br) valize etiket takmak Fiil
put labels on one's baggage
valize etiket takmak Fiil
put off one's creditors
alacaklılarını oyalamak Fiil
put off one's guests
bir daveti iptal etmek Fiil
put on one's best bib and tucker
kişilik giysilerini giymek Fiil
put on one's thinking cap
külahını önüne koymak Fiil
put on one's thinking cap
inceden inceye yeniden gözden geçirmek Fiil
put on one's tie
kravatıni bağlamak Fiil
put one on to
dikkatini çekmek.
put one's affairs in order
işlerine çekidüzen vermek Fiil
put one's affairs in order
işlerini hale yola koymak Fiil
put one's arm around someone
kolunu birinin beline dolamak.
put one's arm out
kolunu uzatmak.
put one's arms around
sarılmak Fiil
put one's back into something
var kuvvetiyle/bütün gücüyle çalışmak, gayretle işe sarılmak/koyulmak, kendini tamamen işine vermek.
put one's back into sth
dişini tırnağına takarak çalışmak Fiil
put one's best foot forward
mümkün olduğu kadar iyi izlenim bırakmak Fiil
put one's best foot forward
acele etmek Fiil
put one's best foot forward
gayret göstermek Fiil
put one's best foot forward(s)
foot
put one's best foot forward/foremost
(a) iyi tesir bırakmaya çalışmak, iyi tarafını göstermek, (b) hızlı yürümek, acele etmek.
It's a long
way to the village, but if you put your best foot forward you'll reach it before the evening. (c) çok gayret sarfetmek, elinden geleni yapmak.
You've been so lazy in the past few months, you'll have to put your best foot forward if you want to pass that examination now.
put one's best leg foremost
acele etmek Fiil
put one's cards on the table
hiçbir şey gizlememek, herşeyi olduğu gibi (samimiyetle) açıklamak, gizlisi kapaklısı olmamak.
put one's company manners
kibarlaşmak, edebini takınmak.
put one's desk a
masasını derleyip toplamak Fiil
put one's face on
makyajını yapmak Fiil
put one's faith in
(birine/bir şeye) bel bağlamak, sonsuz güveni olmak, tamamıyla güvenmek/inanmak/itimat etmek.
put one's faith in somebody's evidence
inancını birinin tanıklığına dayandırmak Fiil
put one's feet up
dinlenmek, istirahat etmek.
put one's financial house in order
mali işlerini düzene sokmak Fiil
put one's finger on
keşfetmek, teşhis etmek, bulmak, (üstüne) parmak basmak.
put one's finger on sb's weak spot
parmağını hassas noktaya basmak Fiil
put one's finger on sb's weak spot
parmağını birinin zayıf noktasına basmak Fiil
put one's finger on the bad place
yaraya parmak basmak Fiil
put one's foot down
azmetmek, sebat etmek, kararlı/azimli/sebatkâr olmak, kararında durmak, caymamak, ayak diremek. (b)
Brit.-argo
(otomobili) çok hızlı sürmek.
put one's foot in it
pot kırmak, gaf yapmak, çam devirmek.
put one's foot in one's mouth
pot kırmak, gaf yapmak, çam devirmek.
put one's foot in/into it
put1 (33).
put one's guard
birini uyarmak/ikaz etmek.
put one's hair up
(kız) saçlarını topuz yapmak.
put one's hand in one's pocket
elini cebine atmak Fiil
put one's hand in one's pocket
keseyi açmak Fiil
put one's hand in one's pockets
elini (para için) cebine atmak Fiil
put one's hand in the plough
işi ele almak Fiil
put one's hand to a task
bir işi ele almak Fiil
put one's hand to the plough
işi ele almak Fiil
put one's hand to the plough plow
işe girişmek Fiil
put one's head in chancery
kapana kısılmak.
put one's head in the lion's month
tehlikeye atılmak Fiil
put one's head in the lion's month
kelleyi koltuğa almak Fiil
put one's head in the marriage noose
evlilik ağına düşmek Fiil
put one's head in the noose
tuzağa düşmek Fiil
put one's heads together
kafa kafaya vermek Fiil
put one's heart and soul into one's work
bütün varlığını işine adamak Fiil
put one's heart and soul into one's work
bir işe canla başla sarılmak Fiil
put one's initials
parafe etmek Fiil
put one's life at stake
canı ile oynamak Fiil
put one's money on a scratched horse
topal atla yarışa çıkmak.
put one's money out at interest
parasını faize yatırmak Fiil
put one's money where one's mouth is
düşüncelerini eyleme döndürmek Fiil
put one's name down
adını kaydettirmek Fiil
put one's name down
adaylığını koymak Fiil
put one's name on a list
adını listeye koymak Fiil
put one's name on the list
adını listeye koymak Fiil
put one's oar in
burnunu sokmak Fiil
put one's oar in
istenilmediği yerde işe karışmak Fiil
put one's own house in order first
ilkin kendi işlerine bir çekidüzen vermek Fiil
put one's pen through a word
bir sözcüğün üzerini çizerek silmek Fiil
put one's personal stamp on a company
bir şirkete kendi damgasını basmak Fiil
put one's pride in one's pocket
tükürdüğünü yalamak Fiil
put one's purse at sb's disposal
parasını birinin emrinde bulundurmak Fiil
put one's right hand to work
bismillah deyip işe başlamak Fiil
put one's seal to a document
bir belgeye mührünü basmak Fiil
put one's shirt on
her şeyi öne sürmek Fiil
put one's shirt on
her şeyine bahse girmek Fiil
put one's shirt on a horse
(yarışta) bütün parasını bir at üzerine koyarak bahse girmek.
put one's shirt upon sth
tek bir darbe ile başarıyı elde etmeye çalışmak Fiil
put one's shoulder to the wheel
büyük gayret sarfetmek, (işe) dört elle sarılmak.
put one's shoulder to the wheel
çalışmaya koyulmak, birisine yardıma koşmak
put one's signature to a deed
bir senede imza atmak Fiil
put one's signature to a document
imzasını bir belgeye koymak Fiil
put one's signature to a will
imzasını bir vasiyetnameye atmak Fiil
put one's thinking cap on
derin düşünmek, düşüncelere/tefekküre dalmak.
put one's thinking on
ciddi düşünmek Fiil
put out all one's strength
bütün takatını tüketmek Fiil
put out one's flags
bayraklarını asmak Fiil
put out one's money to advantage
parasını işletmek Fiil
put out one's tongue
dilini çıkarmak.
put someone in one's pocket
birini (oyunda) cebinden çıkarmak Fiil
put someone in one's will
birini vasiyetinde düşünmek Fiil
put someone up (as a guest in one's home
misafir etmek Fiil
put something aside for one's old age
yaşlılığı için biriktirmek Fiil
put something out of one's head
unut(tur)mak, aklından çıkarmak.
put something out of one's mind
bir şeyi kafasından atmak Fiil
put through one's paces
yeteneklerini/nelere muktedir olduğunu göstermek.
Many different problems put the new Prime Minister
through his paces in the first months of his term: İktidara gelişinin ilk aylarında karşılaştığı çeşitli sorunlar yeni Başbakanın yeteneklerinin göstermesine vesile oldu.
put to one's thoughts together
zihnini toplamak Fiil
put to one's trumps
son kozunu oynamak Fiil
put to set one's pen to paper
kaleme sarılmak Fiil
put up one's selling prices
satış fiyatlarını koymak Fiil
put up one's shingle
(doktor) yerleşmek Fiil
put up one's shingle
muayenehanesini açmak Fiil
put up one's shutters
(a) dükkânı kapatmak, (b) bir girişimden vazgeçmek.
put up one's umbrella
şemsiyesini açmak Fiil
put up to one
birine arzetmek, birinin oyuna/arzusuna sunmak.
I put it to you: Sizin oyunuza/arzunuza bırakıyorum.
put/ set/get one's back up
kızmak, canı sıkılmak, tepesi atmak, küplere binmek.
She gets her back up whenever her younger brother
makes fun of her dates.
put/push/shove/stick one's oar in
(başkasının işine) burnunu sokmak, (istenilmeden) işe karışmak, yersiz müdahalede bulunmak.
He always
puts his oar in my business.
put/set one's hand to the plow
bir işe gayretle girişmek.
put/set one's house in order
işini düzene sokmak/yoluna koymak/düzeltmek.
we bought him put for one hundred
onun hissesini yüze satın aldık
Ingilizce-Türkçe terim çevirileri: Zargan Ltd.