(a) çok, pek çok/ziyade, ölesiye, canı çıkasıya. I worked like hell to get the house built: Evi
yaptırıncaya kadar canım çıktı (ölesiye çalıştım). (b) (yapsın vb.) da görsün, dünyada/asla/kat'iyen (yapamaz). Like hell he is going to use my car: Arabamı hele bir kullansın da görsün! (c) elbette, hem de nasıl! bu da sorulur mu? onun da sözü mü olur? “Will you do it?” “Like hell!” Bunu yapar mısın?” “Bu da sorulur mu!”
(a) öfkeli öfkeli, öfke ile, kızgınlıkla, pek şiddetli. He moans like hell when he loses a bet:
Bir bahsi kaybedince kıyametleri koparır. (b) (ünlem olarak) kim demiş? asla … değil! kat'iyen değil! “But you were there, weren't you?” “Like hell, I was! I certainly wasn't.” “Fakat sen de orada idin, değil mi?” “Kim demiş orada olduğumu, elbette değildim!”.