1. Geçişli Fiil getirmek, taşımak.
    He brought his brother to my office.
    bring someone luck (bad luck):
    birisine uğur (uğursuzluk) getirmek.
    bring misfortune on someone: birisine felaket getirmek.
  2. Geçişli Fiil celbetmek, kendine çekmek, maruz bırakmak, kazandırmak.
    He brought honor to his family by his heroism:
    Kahramanlığı ile ailesine şeref kazandırdı.
    to bring someone into difficulties/into danger: birisini müşkülâta/tehlikeye maruz bırakmak.
  3. Geçişli Fiil hatırlatmak, akla /hatıra getirmek.
    The letter brougt him memories of youth.
  4. Geçişli Fiil zorlamak, icbar etmek, mecbur tutmak, … hal(in)e getirmek, -e çevirmek/erdirmek.
    to bring the car
    to a stop: arabayı durdurmak.
    to bring someone to beggary: birisini dilenmeye mecbur etmek/nâna muhtaç hale getirmek/dilenciye çevirmek.
    to bring something to perfection: (birşeyi) mükemmel hale getirmek.
    to bring something to a successful issue: bir şeyi başarı ile sona erdirmek.
    to bring someone to do sth: (birisini) bir iş yapmaya zorlamak/mecbur etmek.
  5. Geçişli Fiil ikna etmek, razı etmek.
    He couldn't bring him to do it: Onu yapmaya ikna edemedi.
    I couldn't
    bring myself to tell him: Ona söylemeye dilim varmadı.
    I couldn't bring himself to leave home: Evden ayrılmaya gönlü razı olmadı.
  6. Geçişli Fiil para getirmek/etmek, değmek, değerinde olmak.
    These cars will bring a good price: Bu arabalar iyi para eder.
  7. Geçişli Fiil, Hukuk başlamak, girişmek.
    bring an action/ bring suit: dava açmak, dava etmek.
    to bring an action
    for damages: zarar ziyan davası açmak.
  8. Geçişli Fiil yapmak, sebep olmak.
    to bring an accident: kazaya sebep olmak.
    to bring someone's ruin:
    birisinin mahvına sebep olmak.
    to bring a reform: yenilik yapmak.
yargıç önüne çıkarılmak Fiil, Hukuk
belayı satın almak, başına bela açmak, uyuyan yılanı uyandırmak.
birini gülümsetmek Fiil
birinin tebessüm etmesine neden olmak Fiil
birinin tebessüm etmesini sağlamak Fiil
birinin gülümsemesine neden olmak Fiil
protestolara neden olmak Fiil
başına bela açmak.
ailesinin yüzkarası olmak Fiil
ailesinin şerefine halel getirmek Fiil
şikâyetlerini bildirmek Fiil
bir şeye dikkat etmek Fiil
çevreyle daha yakın ilişkiye girmek Fiil
birini kendi tarafına kazanmak Fiil
birinin başına belalı bir iş açmak Fiil
(birinin) gözlerini yaşartmak, gözlerinden yaş getirmek.
birinin gözlerinin dolmasına neden olmak Fiil
birini ağlatmak Fiil
en kuvvetli delili ileri sürmek, en büyük desteği sağlayan kimseyi ileri sürmek.
...'i yargılamak Fiil, Hukuk
dava açmak Fiil, Hukuk
iyi kâr bırakmak Fiil
meydana çıkarmak Fiil
yelkenleri fora etmek Fiil
hasıl etmek, sebep olmak, beraberinde getirmek, vukua getirmek, (gemiyi) çevirmek.
Land reform brought
about a great change in the economy.
bir önergeyi ya da kanun teklifini geri çekmek Fiil
değişiklik yapmak Fiil
bir değişiklik yapmak Fiil
bir karara varılmasını sağlamak Fiil
karara varılmasını sağlamak Fiil
evlilik gerçekleştirmek Fiil
evliliği gerçekleştirmek Fiil
ihtilal çıkarmak Fiil
kazaya neden olmak Fiil
suçlamak Fiil
bir uzlaşma sağlamak Fiil
birşeye sebep olmak Fiil
yanında/birlikte getirmek.
birini beraberinde getirmek Fiil
...'e son vermek Fiil
(a) kandırmak, ikna etmek, yola getirmek. (b) ayıltmak, kendine getirmek, iyileştirmek, teskin etmek,
(c) ziyaretçi olarak getirmek.
uzaklaştırmak, götürmek.
(a) geri getirmek, (b) hatırlatmak, ansıtmak, anılarını/hatıralarını canlandırmak.
This brings back to me my childhood.
birini görevine iade etmek Fiil
birini tekrar eski görevine getirmek Fiil
birini tekrar eski pozisyonuna getirmek Fiil
birşeyi geri vermek Fiil
birşeyi yeniden kullanıma sokmak Fiil
birşeyle ilgili anılarını canlandırmak Fiil
birşeyi geri getirmek Fiil
birşeyi hatırlatmak Fiil
birşeye dair anılarını canlandırmak Fiil
birşeyi anımsatmak Fiil
yüksek bir makama sunmak Fiil
iş getirmek Fiil
dava açmak Fiil, Hukuk
müşteri getirmek Fiil
kendi itibarını bozmak Fiil
(a) vurmak, vurup düşürmek, yaralamak, yakalamak.
He brought down several ducks on his last hunting
trip. (b) (fiyatı) azaltmak, indirmek, tenzil etmek.
I won't buy that lamp unless they bring down the price. (c)
argo üzmek, umudunu/cesaretini kırmak, sukutu hayale uğratmak.
The bad news brought me down. (d) yıkmak, devirmek, alaşağı etmek.
to bring down the house
argo alkış tufanı koparmak, tavan yıkılırcasına alkışlamak.
bakiye kapamak Fiil
birini devirmek Fiil
birinin düşmesine neden olmak Fiil
birini iktidardan indirmek Fiil
birini yere yuvarlamak Fiil
birinin yere yuvarlanmasına neden olmak Fiil
tavan yıkılırcasına alkışlamak Fiil
fiyatları düşürmek Fiil
temyiz etmek Fiil, Hukuk
(a) doğurmak, üretmek, hasıl etmek, (b) açıklamak, ortaya atmak, ileri sürmek, önermek.
to bring forth
a proposal for reducing costs.
doğurmak, meydana getirmek, hasıl etmek.
protestolara neden olmak Fiil
birşeyi ortaya çıkarmak Fiil
birşeyle sonuçlanmak Fiil
(a) göstermek, meydana çıkarmak, ortaya koymak, (b) ileri sürmek, ortaya atmak.
to bring forward an
opinion. (c) hesap yekûnunu nakletmek.
brought forward: nakliyekûn.
dava dilekçesi vermek Fiil
delil ileri sürmek Fiil
bir öğrenciyi kayırmak Fiil
öğrenciye iltimas geçmek Fiil
iltimas geçmek Fiil
bir öğrenciye iltimas geçmek Fiil
tanık getirmek Fiil
beyan etmek Fiil
gündeme getirmek Fiil
hesaplamak Fiil
birşeyi öne çekmek Fiil
birşeyi öne almak Fiil
(a) gözönüne koymak/sermek, ileri sürmek, dikkati çekmek.
In his talk he brought forward(s) several
new ideas. (b) toplamı başka sayfaya nakletmek, (c) öne/önceye almak.
bring a date forward(s): bir tarihi öne almak.
kanıtlamak Fiil
ispat etmek Fiil
ikna etmek Fiil
gerçeği kabul ettirmek Fiil
(a) (gelir, kâr, irat, kazanç vb.) sağlamak/getirmek, kazandırmak.
Her extra job doesn't bring much
in, but she enjoys it. (b) sunmak, takdim etmek, arzetmek, açıklamak, ilân etmek.
The jury brought in its verdict. (c) içeri getirmek/sokmak/almak, ithal etmek.
bring him in: Onu içeri al.
Dinner was brought in.
önerge sunmak Fiil
kararı açıklamak Fiil, Hukuk
karar vermek Fiil, Hukuk
sanığı beraat ettirmek Fiil
büyük para getirmek Fiil
mal ithal etmek Fiil
enflasyonu kontrol altına almak Fiil
menfaatleri çatıştırmak Fiil
memlekete dışardan mal getirmek Fiil
davet etmek Fiil
vücuda getirmek Fiil
mahkemeye delil göstermek Fiil
itibardan düşürmek Fiil
şöhretini lekelemek Fiil
moda yapmak Fiil
dava ikame etmek Fiil
...'i gözler önüne sermek Fiil
toprağı ekmek Fiil
kötü yönetim ile berbat etmek Fiil
mahkemeye depozito yatırmak Fiil
birini çevrenin nefretine uğratmak Fiil
başarmak, başarılı olmak.
He can bring off the most difficult feats when you least expect it.
birşeyin üstesinden gelmek Fiil
birşeyde başarılı olmak Fiil
(a) sebep olmak, husule getirmek, hasıl etmek, geliştirmek.
This incident will surely bring on a crisis.
The sun is bringing on the plants. (b) çekmek, celbetmek.
to bring someone's wrath on someone: birinin gazabını birinin üstüne çekmek. (c) sahneye çıkarmak, takdim etmek.
bring on the dancing girls.
birşeye neden olmak Fiil
daha hızlı büyümesini sağlamak Fiil
birşeyle sonuçlanmak Fiil
sahneye koymak Fiil
(a) açıklamak, açığa vurmak, ifşa etmek, meydana çıkarmak, gözönüne sermek, belli etmek, göstermek, geliştirmek,
(b) (kitap, piyes vb.) yayınlamak, neşretmek.
The publishers will bring out his new book in the fall. (c) (resmen) topluma tanıtmak/takdim etmek.
to bring a girl out: bir genç kızı ilk defa sosyeteye çıkarmak. (d) dışarı götürmek /çıkarmak.
bir kitap yayımlamak Fiil
birşeyi yerinden çıkarmak Fiil
birşeyi belirginleştirmek Fiil
birşeyi dikkat çekici hale getirmek Fiil
birşeye dikkati çekmek Fiil
birşeyi almak Fiil
hazırlamak Fiil
birşeyi görünür hale getirmek Fiil
kandırmak Fiil
ikna etmek Fiil
barışa yol açmak Fiil
barış getirmek Fiil
barışı sağlamak Fiil
(a) kandırmak, ikna etmek, yola getirmek. (b) ayıltmak, kendine getirmek, iyileştirmek, teskin etmek,
(c) ziyaretçi olarak getirmek.
(a) bring around, (b)
bring round to a subject: sözü bir konuya getirmek.
adalete vermek Fiil
birinin birşey yapmasını sağlamak Fiil
birinin katılmasını sağlamak Fiil
birini bir duruma sokmak Fiil
birini mahkemeye vermek Fiil
dava açmak Fiil
birini mahkemeye vermek Fiil
birini birşeye sokmak Fiil
birini birşeye dâhil etmek Fiil
birinin başını belaya sokmak Fiil
birine birşey getirmek Fiil
birini ülkenin başına getirmek Fiil
birini iktidara taşımak Fiil
birinin aklını başına toplatmak Fiil
birini şartlara uymaya ikna etmek Fiil
sağlamak Fiil
bir şeyi moda çıkarmak Fiil
birinin başına birşey açmak Fiil
birinin başını birşeyle belaya sokmak Fiil
kendi kaşınmak Fiil
birşeyi kullanmak Fiil
bir şeyi nizamnameye sokmak Fiil
kendi etmek, kendi bulmak Fiil
kendi kaşınmak Fiil
başını belaya sokmak Fiil
dava açmak Fiil, Hukuk
evin altını üstüne getirmek Fiil
(hastalıktan) kurtarmak.
to bring a patience through: bir hastayı kurtarmak.
(a) ayıltmak, kendine getirmek, diriltmek, canlandırmak, aklını başına getirmek, (b)
den. geminin
başını rüzgâra çevirmek, gemiyi orsa alabanda etmek, (c)
bring to bear: etkilenmesine sebep olmak, (d)
bring to book: hesap verdirmek, (e)
bring to pass: yaptırmak, husule getirmek, vukua getirmek, iras etmek.
neticelendirmek Fiil
durgun hale getirmek Fiil
durdurmak Fiil
durdurmak Fiil
kanun önüne çıkarmak Fiil, Hukuk
deftere geçirmek Fiil
mahvetmek Fiil
duruşmaya başlamak Fiil
olgunlaştırmak Fiil
yakarak idam etmek Fiil
birleştirmek, bir araya getirmek, kavuşturmak, (madenî levhaları) yapıştırmak.
Chance brought us together:
Tesadüf bizi bir araya getirdi.
birilerinin ilişkisini iyileştirmek Fiil
birilerini bir araya getirmek Fiil
birilerinin toplanmasını sağlamak Fiil
râmetmek, boyun eğdirmek, kendine tâbi kılmak.
(a) (çocuğu) büyütmek, yetiştirmek, terbiye etmek.
Parents try to bring up their children as good
citizens. (b) ileri sürmek, ortaya atmak, söz konusu etmek.
to bring up a subject: ortaya bir konu atmak.
to bring something up against someone: birinin aleyhine bir şeyi ileri sürmek.
to bring someone up in the court: birinin adını davaya karıştırmak. (c) kusmak.
bring up one's food: yediğini kusmak. (d) (birdenbire) dur(dur)mak.
to bring up a car at the curb.
to be brought up short by something: bir şeye çarpıp birdenbire durmak. (e) (gemiyi) durdurmak, (f) yaklaştırmak, yanaştırmak.
bring up alongside the quay: rıhtıma yanaşmak.
bring up your chair to the fire: Sandalyeni ocağa (şömineye) yanaştır. (g) mahkemeye çağırmak/celbetmek.
bahis bahs açmak Fiil
moda çıkarmak Fiil
bir moda çıkarmak Fiil
ortaya koymak Fiil
bir gemiye el koymak Fiil
çocuk yetiştirmek Fiil
güncelleştirmek Fiil
hasılat getirmek Fiil