cehennem. Gehenna, Hades, Inferno, Tartarus.
İsim
(a) işkence/sefalet yeri/kaynağı.
A hell upon earth: Allahın belası bir yer.
She made his life a hell on earth. (b) facia, fecaat, felaket.
War is hell.
İsim
kırpıntı sepeti, terzilerin kırpıntıları attıkları yer.
İsim
hellbox ile ayni anlama gelir. ıskarta hurufat kutusu.
İsim
ifadeye kuvvet vermek için kullanılır:
What the hell do you want? Ne istiyorsun be adam?
What the hell he is doing? Ne halt ediyor? Ne haltlar karıştırıyor?
Who the hell do you think you are? Sen de kim oluyorsun yani? Kendini ne zannediyorsun?
How the hell should I know? Ben ne bileyim yahu?
İsim
tüh! vah vah! hay Allah kahretsin! lânet olsun! (Esef, üzüntü, öfke, hiddet, nefret, hayret, can sıkıntısı
vb. ifade eder.)
Oh, hell! I've missed the last train!
bloody hell!
Brit. Tüh! yazıklar olsun!
Ünlem
cehennem
İsim, Din ve İnanç
her ne pahasına olursa olsun ...
Zarf
iki elim kanda olsa ...
Zarf
(a) berbat, çok kötü, lânet.
a hell of a nasty accident. a hell of a trip. (b) pek çok/ziyade,
aşırı, fahiş, müthiş (şiddetlendirici olarak kulanılır).
a hell of a lot: pek çok/fazla.
a hell of a long trip for an old car: eski bir araba için müthiş uzun bir yolculuk.
a hell of a nice guy: son derece iyi bir adam.
make the hell of a noise: çok gürültü yapmak, gürültüsü ayyuka çıkmak.
a hell of a lot of money: pek çok para.
olanaksızlık, imkânsızlık, hiçbir başarı vb. ihtimali olmama.
kıyamet koptu, ortalık birbirine karıştı.
hell let loose: cehennemden bir örnek.
Birdenbire kıyamet koptu.
(a) çok sert/insafsız davranmak, canına okumak.
She's hell on her servants. (b) zarar vermek.
The country roads are hell on tires.
heyheyleri üstünde olmak
Fiil
cehennem azabı çekmek, canı çıkmak.
I've been through hell getting here: Gelene kadar canım çıktı.
ne olursa olsun, dünya yıkılsa/kıyamet kopsa bile.
I decided to go to B. tomorrow, come hell or high water.
ne olursa olsun, kıyamet kopsa bile, bütün zorluklara rağmen.
I'm going, come hell or high water.
kıyamet kopsa bile, ne olursa olsun, her ne pahasına olursa. hell1 (11&15).
cehennemlik
Sıfat, Din ve İnanç
sırf zevk için, lâf/iş olsun diye.
Then we decided to go swimming at midnight just for the hell of it.
Defol buradan! Cehennemol!
Let's get the hell out of here! Çabuk buradan tüyelim!
azarlanmak, zılgıtı/paparayı yemek.
He'll get hell for coming home late.
azarlamak, cezalandırmak, zılgıtı vermek.
My father wasn't there when I came in, but he gave me hell in the morning.
birine çok çektirmek
Fiil
birini fena halde sıkıştırmak
Fiil
düşmanı fena halde sıkıştırmak
Fiil
cehenneme gitmek, mahvolmak.
Go to hell! Cehennem ol! Allah kahretsin/canını alsın!
cehennem ol, çek arabanı, defol, canın cehenneme, cehenneme kadar yolun var.
Shut up telling me what to do, (you can) go to hell!: Başımda dırdır edip durma, defol buradan!
zor anlar yaşamış olmak
Fiil
ne (pahasına) olursa olsun, kıyamet kopsa bile.
He will keep his word through hell and high water.
çok hızlı/süratli, yıldırım gibi, dört nala, dolu dizgin.
I was half an hour late for work, and I cycled hell for leather down the hill.
azap/işkence yeri, son derece rahatsız/pis/intizamsız/dağınık yer.
İsim
batakhane, ahlâksız/yasa dışı işler çeviren yer.
İsim
Allah vere de, keşke.
I hope to hell he didn't go alone: Allah vere de yalnız gitmemiş olsa.
iyice dövmek ya da ağır yenilgiye uğratmak
Fiil
yürekten kahkaha atmak
Fiil
şimşek gibi, yıldırım hızı ile, çarçabuk.
(a) çok, pek çok/ziyade, ölesiye, canı çıkasıya.
I worked like hell to get the house built: Evi
yaptırıncaya kadar canım çıktı (ölesiye çalıştım). (b) (yapsın vb.) da görsün, dünyada/asla/kat'iyen (yapamaz).
Like hell he is going to use my car: Arabamı hele bir kullansın da görsün! (c) elbette, hem de nasıl! bu da sorulur mu? onun da sözü mü olur?
“Will you do it?” “Like hell!” Bunu yapar mısın?” “Bu da sorulur mu!”
(a) öfkeli öfkeli, öfke ile, kızgınlıkla, pek şiddetli.
He moans like hell when he loses a bet:
Bir bahsi kaybedince kıyametleri koparır. (b) (ünlem olarak) kim demiş? asla … değil! kat'iyen değil!
“But you were there, weren't you?” “Like hell, I was! I certainly wasn't.” “Fakat sen de orada idin, değil mi?” “Kim demiş orada olduğumu, elbette değildim!”.
birini dehşetli sevmek
Fiil
birine hayatı cehennem etmek
Fiil
birine hayatı cehennem etmek
Fiil
(a) berbat, çok kötü, lânet.
a hell of a nasty accident. a hell of a trip. (b) pek çok/ziyade,
aşırı, fahiş, müthiş (şiddetlendirici olarak kulanılır).
a hell of a lot: pek çok/fazla.
a hell of a long trip for an old car: eski bir araba için müthiş uzun bir yolculuk.
a hell of a nice guy: son derece iyi bir adam.
make the hell of a noise: çok gürültü yapmak, gürültüsü ayyuka çıkmak.
a hell of a lot of money: pek çok para.
Gayya Kuyusu
Özel Isim, Din ve İnanç
(a) (bir şeye) çok zarar vermek, (b)
Brit. (birine) çok kızmak/öfkelenmek.
karışıklık çıkarmak, velveleye vermek, yaygarayı basmak, kıyameti koparmak, paylamak.
(a) kıyameti koparmak, yaygarayı basmak, karışıklık çıkarmak, şiddetle itiraz etmek.
The disgranted prisoners started raising hell. (b) curcuna ve gürültü ile eğlenmek, taşkınlıklar yapmak.
elinden geldiği kadar çabuk gitmek
Fiil
cehennem hayatı yaşamak
Fiil
son derece, müthiş.
You scared the hell out of me: Beni müthiş korkuttun = Ödümü patlattın.
hele bir … yapsın da görsün, haddine mi düşmüş (şiddetle red/uyuşmazlık ifade eder).
“Jo says he'll go to town.” “The hell he will!” “Jo şehre gideceğini söylüyor.” “Hele bir gitsin de görsün! = Hele gitsin, ben ona gösteririm! = Haddine mi düşmüş gitmek!”
(a) kıyamet kopacak.
There'll be hell to pay if we don't get this work done on time. (b) çekeceği var, başı derde girecek.
canı cehenneme, aldırma, boşver, aman se de, işin mi yok.
kıyamete kadar, balık kavağa çıkınca.
Allah vere de, keşke.
I hope to hell he didn't go alone: Allah vere de yalnız gitmemiş olsa.