ill

English-Turkish Translation

  1. Adjective hasta, mariz, rahatsız, keyifsiz.
    to be/fall/be taken ill: hastalanmak, hasta olmak.
    He's ill,
    so he can't come.
    She was ill with anxiety: Üzüntüden hastalandı.
    to feel ill: rahatsız hissetmek, keyfi olmamak.
    to look ill: hasta gürünmek.
  2. Adjective fena, kötü.
    ill luck: kötü talih, şanssızlık.
    He suffers from ill health: Sağlığı iyi değil.

    of ill repute: fena şöhret.
    ill will: kötü niyet.
    ill deed/effects/fame.
    It's an ill wind that blows nobody any good: Her işte bir hayır vardır = Her felaketten çıkarılacak bir ders vardır.
  3. Adjective kusurlu, ayıp, çirkin, kaba, yanlış.
    ill manners: terbiyesizlik.
    ill behavior: kabalık, kaba davranış.
  4. Adjective hasım, düşman, aleyhte.
    ill feelings: düşmanca duygular.
  5. Adjective ters, aksi, zıt, muhalif, makûs, uğursuz, meş'um.
    ill fortune: makûs talih.
    an ill omen: uğursuz alâmet.
  6. Adjective yeteneksiz, kabiliyetsiz, beceriksiz.
    an ill example of scholarship.
  7. Adjective zararlı.
    an ill wind.
    ill weeds grow apace
    a.s. Zararlı şeyler çabuk gelişir.
  8. Adjective sert, çetin, müşkülpesent.
    an ill man to please: hiçbir şeyden memnun olmayan/müşkülpesent bir kimse.
  9. Adjective haşin, zalim, insafsız, hain, haksız.
    ill treatment.
    ill humor/temper: haşin tabiat.
  10. Noun kötülük, fenalık.
    He feels guilty over the ill he has done: Yaptığı fenalıktan ötürü kendini suçlu
    hissediyor.
    to think ill: fenalık düşünmek.
  11. Noun zarar.
    do ill: zarar vermek.
  12. Noun hastalık, illet, maraz, rahatsızlık.
  13. Noun bela, musibet, acı, felaket, talihsizlik.
    Poverty is an ill.
    Economic and social ills:
    ekonomik ve toplumsal felaketler.
  14. Noun günah, şer.
  15. Adverb fena (surette), kötü(lükle).
    The child has been ill-treated: Çocuğa kötü muamele edildi.
  16. Adverb aleyhte, aleyhinde, zıt, karşı.
    to speak ill of someone: bir kimsenin aleyhinde konuşmak, birini
    kötülemek.
    He spoke ill of his neighbors.
  17. Adverb uygunsuz/hatalı/kusurlu bir şekilde, arzu edilmeyecek tarzda.
    Such conduct ill befits the occasion:
    Bu tutum duruma uygun değildir.
  18. Adverb düşmanca, hasmane.
  19. Adverb nefretle, nefret edercesine.
  20. Adverb zorlukla, güçlükle, ancak.
    I can ill afford it: Benim pek harcım değil/pek gücüm yetmez.
    I
    can ill afford the expense: Masrafı pek kaldıramam/bu kadar masrafa gücüm yetmez.
    I can ill afford to offend him: Onu darıltmak pek işime gelmez.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

ill-tempered
hırçın Adjective
manifestly ill-founded
açıkça dayanaktan yoksun Adjective, Law
play one's cards ill
kartlarını kötü oynamak Verb
be dangerously ill
tehlikeli derecede hasta olmak Verb
be ill
hasta olmak Verb
be taken ill
birden bire yatağa düşmek Verb
be taken ill
aniden hastalanmak Verb
become ill
şifayı bulmak Verb
become ill
hastalanmak Verb, Medicine
deserve well/ill
(ödüle/cezaya) hak kazanmak.
fall ill
hastalanmak Verb
fare ill
işleri yolunda gitmemek Verb
feel ill
rahatsızlanmak Verb
feel slightly ill
rahatsız olmak Verb
lie ill
hasta yatmak Verb
louping ill
delibaş: koyunlara kenelerin bulaştırdığı bir virüsle geçen sinir sistemi hastalığı. İnsanlara da geçebilir. Noun
make someone ill
hasta etmek Verb
mean ill
kötü niyet beslemek, niyeti kötü olmak.
mentally ill
akıl hastası Noun
pretend to be ill
hasta numarası yapmak Verb
pretend to be ill
temaruz etmek Verb
seriously ill
ağır hasta Adjective, Medicine
social ill
toplumsal hastalık
use someone ill
birine fena muamele etmek Verb
ill acquired-
gayri meşru yoldan edinilmiş
ill advised
tedbirsiz
ill advised
düşüncesiz
ill advised
akılsız
ill assorted
yakışıksız
ill assorted
uygun olmayan
ill at ease
huzursuz, rahatsız, endişeli, meraklı, içi rahat etmeyen.
He was ill at ease with people whom he didn't understand.
ill blood
kin, düşmanlık, husumet.
There is bad blood between them: Aralarında düşmanlık var.
to cause
bad blood: aralarını bozmak, birbirine düşman etmek.
ill conditioned
kötü durumda
ill define- ed
iyi belirlenmemiş
ill fame
kötü şöhret, kötü tanınma. Noun
ill feeling
hınç
ill feeling
kin
ill health
hastalık
ill humor
ters/kötü huy, aksi mizaç.
ill humor
fena/kötü huy, hırçınlık, öfke, terslik, surat asma, somurtma. Noun
ill nature
huysuzluk, kötü huy, çirkin tabiat. Noun
ill remunerated-
layık olduğu ücreti almamak Verb
ill remunerated-
düşük ücret almak Verb
ill repute
kötü şöhret. Noun
ill temper
kötü huy, huysuzluk, aksilik, nobranlık, nadanlık, haşinlik. Noun
ill timed
vakitsiz
ill timed
yersiz
ill timed
zamansız
ill treatment
kötü muamele Noun, Rights-Freedoms
ill will
kötü niyet, kin(darlık), garaz, düşmanlık, adavet, husumet.
bear someone ill will: birine kin/garaz
beslemek, kin gütmek.
feel/show ill will to towards someone: birine karşı kin/nefret duymak/göstermek.
Noun
Ill.
= Ilinois.
an ill wind
felaket, hezimet.
It's an ill wind that blows no good/ nobody any good: Her işte bir hayır vardır.
(Kulun gücüne giden hakkında hayırlıdır, bazen fena şeyler iyi sonuç verir).
augur ill (for)
kötüye delalet etmek Verb
bad/ill feeling
öfke, kızgınlık, gücenme, memnuniyetsizlik.
The new working hours caused a lot of bad feeling at the factory.
be fond of speaking ill of others
başkaları hakkında kötü konuşmaktan zevk almak Verb
be ill disposed towards
bir şeye karşı olumsuz tavır takınmak Verb
be ill off
kötü durumda olmak Verb
be ill qualified to do sth
bir şey yapmak için becerisi olmamak Verb
be ill with cancer
kanser hastası olmak Verb
be in ill odo u r with sb
birinin gözünden düşmüş olmak Verb
be lying ill in bed
hasta yatmak Verb
be rejected on the score of ill health
kötü sağlık durumu yüzünden reddedilmek Verb
bear someone ill will
birine karşı hınç duymak Verb
bird of ill omen
kötü haber veren.
deserve ill of sb
birine kötü iş görmek Verb
do someone an ill turn
birine kötü oyun oynamak Verb
evidence of ill will
kötü niyet gösterme
feel ill at ease
rahatsız olmak Verb
house of ill fame
genel ev, umumhane, fuhuş evi, randevu evi. Noun
house of ill fame
genel ev, umumhane.
house of ill repute
genel ev, umumhane, fuhuş evi, randevu evi. Noun
house of ill repute
genel ev, umumhane.
it bodes ill for him
onun için kötüye delalet
It ill befits you to speak like this.
Böyle konuşmak sana yakışmıyor.
make someone feel ill at ease
tedirgin etmek Verb
make someone feel ill at ease
rahatsızlık vermek Verb
of ill fame
kötü şöhretli
of ill omen
tekin değil
on account of ill health
sağlık sorunları nedeniyle Adverb
person who gets ill easily
nanemolla (argo)
piece of ill luck
kötü şans
restoration from ill health or misfortune
iflah
speak ill of
aleyhinde konuşmak, iftira etmek, kötülemek.
speaking ill of
zem
talk ill of sb
birinin aleyhinde konuşmak Verb
think oneself ill used
kendine kötü muamele edildiği kanısında olmak Verb
with no ill intent
kasıt stıı olmadan
I'll
= I will, I shall.
English-Turkish phrases from Zargan's own database