vasiyetnamesinde birine 200,000 dolar bırakmak
Verb
(US) tahammülünü yitirmek
Verb
birini otoritesi altında bulundurmak
Verb
birini avuç unda tutmak
Verb
destekleyicisi bulunmak
Verb
birini emrine tabi kılmak
Verb
(birisini) avucunun içine almak, bir kimse üzerinde büyük nüfuz ve kudreti olmak.
birini başkalarıyla paylaşmamak
Verb
biriyle baş başa kalmak
Verb
gırtlağına sarılmak.
He had me by the throat: Gırtlağıma sarıldı.
taşıtmak taşıttırmak
Verb
toplatmak toplattırmak
Verb
birine birşeyi yaptırmak
Verb
birinden bir açıklama talep etmek
Verb
bir şeyi bedava ele geçirmek
Verb
toplatmak toplattırmak
Verb
birini akşam yemeğine beklemek
Verb
birini alaya almak, matrak geçmek, aldatmak.
He was having you on: Seninle matrak geçiyordu.
çırpınan birini yardımsız bırakmak
Verb
birini çocuk gibi idare etmek
Verb
telefonda biriyle görüşmekte olmak
Verb
biri hakkında bilgi sahibi olmak
Verb
birisini avucunun içine almak, her istediğini yaptırmak, yakası elinde olmak.
birini iyice anlamak
Verb
biriyle nasıl başa çıkacağını anlamak
Verb
taşıtmak taşıttırmak
Verb
gece yatısına misafir olmak
Verb
birini detektife gözetletmek
Verb
cinayetle suçlandırılmak.
Though a criminal, he had no blood on his hand: Sabıkalıdır amma, bu
cinayetle ilgisi yok.
His blood will be on your head: Ölümünden sen sorumlu tutulursun/Vebali senin boynuna.
herşeyi kulağına fısıldayacak kadar sırdaşı olmak.
kavgada/münakaşada altetmek, alaşağı etmek, üstün gelmek, sıkışık duruma sokmak.
(birinin) içyüzünü anlamak, niyetlerini/karakterini keşfetmek, ne idüğünü meydana çıkarmak.
birine hesabındaki parasından daha yüksek bir miktar para çekmesine müsaade etmekte çekingen davranmak
Verb
birisine bir hususta bilgi vermek.
paylaşacak kozu olmak, görülecek/hesabı/halledilecek davası olmak.
I have a bone to pick with you:
Seninle paylaşacak bir kozum/görülecek bir hesabım var.
birisiyle paylaşacak kozu/görülecek hesabı olmak.
(a) birisiyle oyun oynamak, (b) birisine oyun oynamak.
birisi hakkında şikâyette bulunmak.
birisine pek değer vermemek.
bir kimseyi cezalandırmayı tasarlamak, bir kimsenin hoşlanmayacağı şeyler plânlamak, birisi için kızılcık sopası hazırlamak.
kulağına fısıldamak, gizlice söylemek.
birisiyle konuşmak/görüşmek; birine bir çift söz söylemek.
birinden alacaklı olmak
Verb, Accounting
(birisine) kin beslemek/diş bilemek.
birini çocukluğundan beri tanımak
Verb
(bir şeyin/kimsenin) içyüzünü bilmek, iyi bilmek/tanımak, kesin fikri olmak, yanılmamak.
I have no illusions about his ability: Onun yeteneklerini iyi bilirim.
birinden hoşlanmamak
Verb
biriyle alıp veremediği olmak
Verb
birine karşı kötü duygular beslemek
Verb
elinde birini suçlayıcı delil bulunmak.
birini çekici bulmak
Verb
birisinden daha hızlı koşmak.
birini dilediğini yapması için kendi haline bırakmak
Verb
(birisini) dövmek, vurmak, tepelemek, canına okumak, azarlamak, paylamak.
birinin birşeyi almasına izin vermek
Verb
birinin birşeye sahip olmasına izin vermek
Verb
birşeyi birine bırakmak
Verb
birisini bozmak, rezil etmek, elâleme kepaze etmek, gülünç düşürmek.