azarlama, paylama, çıkışma, zılgıt.
kulağını bükmek, ikaz etmek, azarlamak, paylamak. flea (3).
dostça uyarmak, ihtar etmek,
mec. kulağını bükmek.
I put a flea in his ear about the next meeting.
kum piresi: kumsallarda raslanan ve pire gibi zıplayan karidese benzer kabuklu bir hayvan.
jigger ile ayni anlama gelir. kum piresi.
kum piresi: kumsallarda raslanan ve pire gibi zıplayan karidese benzer kabuklu bir hayvan.
su piresi, su biti
(Daphnia).
Noun
zıpzıp böceği, toprak piresi:
(Chrysomelidae): yapraklarla beslenen, pire gibi zıplayan ve bazen
bitkilere hastalık virüslerini bulaştıran çeşitli küçük böcekler (
Altica, Epirix vb.).
Noun
pire yuvası (düşük sınıf konaklama yeri , sinema , vb
pire tasması
Noun, Veterinary Medicine
buğday piresi: pire gibi zıplayan bir nevi buğday biti.
Noun
birinin içine kurt düşürmek
Verb
birini ters bir cevapla kovmak
Verb
birini paylamak, ağzının payını vermek, terslemek, ters bir cevapla kovmak, haşlamak, zılgıt vermek.