işinde epey ilerlemiş olmak
Fiil
konu sunu iyi bilmek
Fiil
ülkesine iyi hizmet etmek
Fiil
kendi başına başa çıkmak
Fiil
sorumluluklarını müdrik olmak
Fiil
cebini para ile donatmak
Fiil
tuttuğunu koparmak, işini başarmak/becermek.
davasını iyi savunmak
Fiil
savunmasını iyi yapmak
Fiil
epey başarı elde etmiş durumda
toplama kuyusu, yer yüzü sularını toplayıp yer altına gönderen kuyu.
havalandırma borusu.
İsim
(binalarda) havalandırma borusu/boşluğu.
İsim
… de/da, ayrıca, ilâveten, keza.
Take him as well: Onu da al.
You may keep these as well:
Ayrıca bunlar da sizin olsun.
One may as well say that … : Keza denilebilir ki …
… de/da, dahi, keza, bile.
I'm going to Rome and my sister's coming as well. We might as well stop: Dursak/bıraksak iyi olur.
One might as well say ….: Şöyle de denilebilir …
Just as well: zararı yok, beis yok, aldırma.
"We're late to see the fil." "Just as well. I hear it isn't very good.": "Filmi görmek için geciktik." "Aldırma, zaten iyi değilmiş."
You may (just) as well go: Gitmenizde beis yok. İsterseniz gidin!
(a) işi iyi gitmek, işini başarmak, (b) sağlığı iyi olmak, (c) iyi para kazanmak.
(a) başarmak, düzeltmek, (b) (fiilin
-ing şekli ile) iyileşmek, sağlığı düzelmek. (c) iyi etmek/
olmak.
You would do well to be quiet: Sussanız iyi olur.
iyi giyinmek
Fiil, Giyim ve Moda
toplama kuyusu, yer yüzü sularını toplayıp yer altına gönderen kuyu.
(fotoğrafçılık) iyi büyütülmeye elverişli olmak
Fiil
bir rolü iyi oynamak
Fiil
filmde fotojenik sonuç vermek
Fiil
film de fotojenik görüntü vermek
Fiil
(çocuk) iyi gelişmek
Fiil
(menkul değerler) sabit değerde olmak
Fiil
aydınlık: bina içine ışık getirmek için çatıya kadar uzanan boşluk.
İsim
(a) iyi/uygun/elverişli/müasit/münasip görünmek, yakışmak.
Does this hat look well on me? (b)
(şahıs) yakışıklı görünmek.
He looks well in naval uniform. (c) sıhhatli/keyifli gözükmek.
pekâlâ … olabilir.
You may well ask: Pekâlâ sorabilirsiniz.
It may well rain before tonight:
Gece yarısından önce pekâlâ yağmur yağabilir.
iyi performans sergilemek
Fiil
hemen hemen.
The work is pretty well finished.
pretty well all: hemen hemen hepsi.
maden arama işi sonuç vermek
Fiil
filme elverişli olmak
Fiil
(satışlar) iyi gitmek
Fiil
(kitap) rahatça çevrilebilmek
toplama kuyusu, yer yüzü sularını toplayıp yer altına gönderen kuyu.
(eşya) iyi dayanmak.
wear (one's years) well: (ihtiyar) dinç kalmak.
a well worn joke: eski/bayat nükte.
(a) epeyce ilerlemiş.
We're well away on the building of the house: Evin yapımında epeyce ilerledik.
(b)
argo sarhoş.
seçme, güzide, güzel, iyi/itina ile seçilmiş.
in a few well chosen words: birkaç güzel sözle.
iyi belirtilmiş sınırlar
İsim
iyi niyetli, hayırhah.
ill disposed: kötü niyetli, kötü yürekli, bedhah.
If you feel so disposed:
Eğer öyle düşünüyorsanız.
oldukça iyi/ memnuniyet verici.
to let well enough alone: işi tadında bırakmak, fazla kurcalamamak.
kafayı çekmiş, fitil gibi, sarhoş.
su sırığı: kuyudan su çekmek için ucuna iple kova bağlı sırık.
İsim
hali vakti yerinde olmak
Fiil
.: kendine/ birisine iyi bakmak/ihtimam göstermek.
He does well by his guests.
hazırlıkları çok önceden yapmak
Fiil
biri hakkında iyi düşünmek
Fiil