eylem, sonuç, nitelik, özellik, durum vb. gösterir:
ardor, honor, tremor, error, terror gibi.
Son Ek
iş ve meslek bildirir:
actor, inventor, elevator gibi.
Son Ek
resmi muamele yapılmayacağına dair alış ya da satış için verilen emir
yatırım bankacılığında menkul değerlerin satışı bunları ihraç eden şirkete karşı tamamen taahhüt edilmediği takdirde
“ ya hep ya da hiç yasası
ve/veya, biri veya hepsi.
insurance covering fire and/or wind damage: yangından ve/veya rüzgârdan
ilerigelen hasara karşı sigorta.
ağdalanmak ağdalaşmak
Fiil
bir tatil yerinin ticari yönden düşük kaliteli ve düşük fiyatlı duruma getirilmesi
kan bağı veya evlilik yoluyla
Zarf, Hukuk
vasiyetname ya da kanun icabı veraset
sağlam kazığa bağlamak
Fiil
kuşe veya fildişi beyazı kâğıt
özel satış ekipleriyle çoğunlukla yeni bir ürünün yeni piyasalara yoğun satışı
dolaylı ya da doğrudan doğruya ilgili
dolaylı veya doğrudan doğruya ilgili
hayatı sigortalanan kişinin ölümü ve adı belirlenen diğer kişinin ise yaşıyor durumda olması halinde
sigorta meblağının ödenmesini kapsayan sigorta po
hayatı sigortalanan kişinin ölümü ve adı belirtilen diğer bir kişinin ise y
ek prim karşılığında devam eder
şayet yolda bir gecikme veya direkt yoldan sapma olursa sigorta
doğrudan doğruya veya dolaylı olarak
Zarf
ya … ya ….
Either this or that: Ya bu, ya o.
ya … ya da ….
You must either change your policiy or resign: Ya politikanı değiştir, ya da istifa
et.
either come or write: Ya gel ya da mektup yaz.
açık veya kapalı bir ifade ile
açık veya kapalı ifade ile
vadeli işlemler piyasasında
(= doldur ya da öldür) notunun düşülmüş olması gerekir
sırf zarar verme veya tazyik maksadı ile açılan dava
yazılı veya tabii hukuktan kaynaklanan
pek az ya da yok denecek kadar az yardım
birine uğur veya uğursuzluk getirmek
Fiil
ya da, yahut, veya.
to be or not to be. They'll be gone for 3 or 4 days.
yoksa.
Do you prefer coffe or tea?
aksi halde, yoksa.
Hurry, or you'll be late: Acele etmezsen geç kalacaksın (çabuk ol, yoksa gecikirsin).
(armacılıkta) altın, sarı (altın rengi).
(başka olasılıkları da işaret etmek için “falan/filan” anlamında kullanılır).
If Ali wants to call me or anything, I'll be here all day: Ali beni arar mararsa bütün gün buradayım.
veya başka bir yer(d)e.
If I suddenly decide to pack up and go to Canada or anywhere: Anide pılıyı
pırtıyı toplayıp Kanadaya veya başka bir yere gitmeye karar verirsem …
veya aslı gibi (reasürörün sadece rizikoyu kendisine sunulduğu şekilde değil aynı zamanda asli poliçede
yer alan herhangi bir farklılığı kabul ettiğin
aksi halde, … değil ise, -mez ise, ya … ya … .
He must pay $60 or else go to prison: 60 dolar
ödemek zorundadır, aksi halde hapse girer (= Ya 60 dolar öder, ya da hapse girer).
Do it now or else you will be punished: Hemen/şimdi yapmazsan ceza göreceksin.
Do it or else … : Bunu yap, yoksa (karışmam ha!)
(tehdit için söylenir) sonra karışmam ha! sonunu sen düşün! yoksa … .
You clean it properly, or else!
(a) veya başka yoldan/başka şekilde/başka türlü.
We'll get there somehow, by train or otherwise:
Trenle ya da başka bir araçla mutlaka oraya varırız. (b) … veya değil.
whether … or otherwise: ister … olsun, ister olmasın.
Mothers, whether working or otherwise have to look after the children: Anneler, ister çalışsın ister çalışmasın, çocuklara bakmak zorundadırlar.
ve yukarı(sı)/daha fazlası.
Children of 12 and over: 12 yaşındaki ve daha büyük çocuklar.
daha doğrusu (bir sözü düzeltmek/açıklamak için kullanılır).
His autobiography, or rather memoirs, is ready for publication: Öz-yaşam öyküsü, daha doğrusu anıları yayınlanmaya hazır.
aşağı yukarı, … kadar, tahminen, takriben, en azından.
I waited 3 minutes or so: 3 dakika kadar bekledim.
… kadar, takriben, aşağı yukarı.
an hour or so: bir saat kadar.
Of the original twelve, five or so remain: İlk on ikiden beş kadar (takriben beş tane) kaldı.
(tekil adlardan sonra) en az, … veya iki.
Wait a minute or two: bir iki dakika bekle.
a dollar or two: bir-iki (birkaç) dolar.
ve benzer, vesaire.
Anyone seen carrying bags, boxes, or whatever , was stopped by the police:
Torba, çanta vesaire taşıyanların hepsini polis yakaladı.
bir iş , sanat veya meslek eğitimi
sat ya da iade et (konsinye satış ; toptancılara ya da perakendecilere verilen malların onlar tarafından
satılmasından sonra tutarın hesaplarına borç
film ya da videoteypte yavaşlattırılmış hareket
ağır baskılı iş ya da mevki
(US) yukarı ya da dışarı (durum
ister … ister … , olsa da olmasa da.
We intend to go, whether or not they do: Onlar ister gitsin
ister gitmesin biz gitmeye kararlıyız (Onlar gitse de, gitmese de biz gideceğiz).
bir şirket tarafından girişilen geniş çaplı mali spekülasyon