birisinin söylediklerine inanmak.
take my word for it! sözüme inan!
hakketmek, lâyık olmak, müstahak olmak,
argo çanak tutmak.
He asked for a beating: Dayağı
DEVAMINI OKU hakketti.
He has been asking for it: Bunu hakketti/lâyığını buldu.
to ask for trouble: belasını aramak.
GİZLE
cezasını çekmeye hazır ol
+53
for it
Brit.: (püsküllü) bela, baş belası.
We're in for it: Şimdi hapı yuttuk = Çattık belaya!
onu köşe bucak aramak
Fiil
gözcülerin dikkatleri başka yerdeyken birden fırlayıp kaçmak
Fiil
yersiz/ uygunsuz söz, yetersiz ifade.
başka çare yok.
With the bridge destroyed, there was nothing for it; we had to swim: Köprü yıkıldığından
DEVAMINI OKU yüzmekten başka çaremiz kalmamıştı.
GİZLE
Bana inanınız. Sizi temin ederim.
birinin dediğine inanmak
Fiil
onu tasvir etmeye yetmeyecek söz
üstüne bir bardak su içmek
Fiil
araba alıp bedelini aylık taksitlerle ödemek
Fiil
araba alıp bedelini taksitlerle ödemek
Fiil
Haydi bakalım!
You're for it! İşin iş! Keyfin kekâ!
biraz daha aşağı olmaz mı
eğlenmek/gönül eğlendirmek/hoş vakit geçirmek için, zevk için.
He's learning French for fun.
sırf zevk için, lâf/iş olsun diye.
Then we decided to go swimming at midnight just for the hell of it.
ne (pahasına) olursa olsun.
kin/garez beslemek, kinci olmak.
She has it in for me because I didn't invite her.
(birisine) kin beslemek/diş bilemek.
İstiyorsan senin olsun/Dilediğin zaman senindir.
Kendi iyiliğin için.
Cümle, Deyim
Senin iyiliğin için.
Cümle, Deyim
Yemek zamanıdır.
a train for Paris: Paris treni (Parise giden tren).
What for? Ne için?
DEVAMINI OKU What did you that for? Bunu niçin yaptın?
What's this knife for? Bu bıçağın işi ne?
What's the German for bread? Ekmeğin Almancası nedir?
GİZLE
… olmasa idi.
If it hadn't been for the snow, we could have climbed tha mountain: Kar olmasaydı dağa tırmanabilirdik.
benden kuşkulanılması acı geldi
kolay kazanılan para,
argo anafor.
tatsızlığa/anlaşmazlığa/nahoş olaya yol açmak, rahatını/huzurunu kaçırmak, başını belaya sokmak.
make DEVAMINI OKU a place hot for someone: bir yeri bir kimse için cehenneme çevirmek/zindan etmek/durulamaz hale getirmek.
GİZLE
kötü davranarak veya güçlükler çıkararak birinin tahammülünü yitirip gitmesine neden olmak
Fiil
.: anasından emdiğini burnundan getirmek.
Her işte bir hayır vardır.
işe yarasın yaramasın fikrini söylemek
Fiil
sorgusuz sualsiz kabul etmek
Fiil
doğru olduğunu varsaymak
Fiil
İstiyorsan senin olsun/Dilediğin zaman senindir.