Available on App Store
Get it on Google Play
TR
X
ç
ğ
ı
ö
ş
ü
row
Cozy
English-Turkish
Terms/Phrases
English-Turkish Translation
Noun
sıra, dizi, saf.
a row of apple trees.
in a row
: sıra ile, birbiri ardınca.
Noun
sıra evler.
Noun
sıra evleri olan sokak.
Noun
(satranç/dama tahtasında) sıra, yatay kareler dizisi, 5.
hard/long row to hoe
: güç durum/koşullar,
DEVAMINI OKU
yapılması güç/zor iş, çileli/meşakkatli hayat.
Mary's got a hard row to hoe, living with that nasty old man
.
GİZLE
Noun
kürek çekme.
Noun
sandal gezintisi, kayıkla dolaşma.
+11
Noun
kavga, dövüş, kargaşa, vuruşma, dalaşma.
He's always having a row with his wife
.
Noun
gürültü, patırtı, velvele, şamata.
Noun
(yün vb.) yumak, top.
Verb
dizmek, sıralamak, sıraya koymak, saf yapmak, hizaya getirmek.
Verb
kürek çekmek, kürek kullanmak.
to row against the tide
: akıntıya karşı kürek çekmek.
Verb
kürek çekerek/kürekle yürütmek.
Verb
küreklerle mücehhez olmak.
Verb
(yarışta) kürek çekmek.
Verb
kavga etmek, dövüşmek, vuruşmak, dalaşmak, gürültü/patırtı etmek, arbede/çıngar çıkarmak, ortalığı birbirine katmak.
Verb
sarmak, yumak/top yapmak.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition
English Turkish Phrases
get one's ducks in a row
işleri düzene koymak
Verb
get one's ducks in a row
organize olmak
Verb
get one's ducks in a row
toparlanmak
Verb
get one's ducks in a row
işlere çekidüzen vermek
Verb
have one's ducks in a row
organize olmak
Verb
have one's ducks in a row
işleri düzene koymak
Verb
+52
have one's ducks in a row
toparlanmak
Verb
have one's ducks in a row
işlere çekidüzen vermek
Verb
hoe one's own row
şunun bunun davasıyla ilgili olmamak
Verb
... times in a row
üstüste ... kere
Adverb
... times in a row
üstüste ... defa
Adverb
... times in a row
üstüste ... sefer
Adverb
... times in a row
üstüste ... kez
Adverb
a deuce of a row
büyük gürültü
arranged in a line or row
dizili
be always ready for a row
hep kavgaya hazır olmak
Verb
be on the death row
idam sırasını beklemek
Verb, Law
binary row
satır delgili kart
binary row
ikili sayılar satırı
death row
idam mahkûmları hücreleri dizisi.
family row
aile kavgası
Noun
frightful row
kızılca kıyamet
get into a row
kavgaya girişmek
Verb
heck of a row
hayhuy
heck of a row
şamata
kick up a row
kabul etmemek
Verb
kick up a row
protesto etmek
Verb
kick up a row
kasıp kavurmak
Verb
king row
(satrançta) şahın bulunduğu sıra.
Noun
picketing row
grev gözcülüğü kavgası
Noun
political row
siyasi çekişme
raise a row
zırıltı çıkarmak
Verb
skid row
batakhane, ucuz meyhanelerin, âdi otellerin bulunduğu ve evsiz barksız takımının barındığı mahalle.
to row
tarumar etmek
Verb, Military
tow- row
gürültü patırtı
row (a boat) backwards
siya etmek
Verb
row a boat
kürek çekmek
Verb
row house
sıra ev
row house
sıra ev, birbirine bitişik ve aynı tip evlerden herbiri
Noun
row houses
sıra evler
Noun
row in the same boat
aynı gemide yolculuk etmek
Verb
row in the same boat
kader birliği etmek
Verb
row of houses
evler dizisi
row of seats
yer sırası
a hard row to hoe
uzun ve meşakkatli iş.
arrange or array things in a row or rows
sıralamak
Verb
arrange things in a row or series
dizmek
Verb
arranged or set out in a row or rows
sıralı
arranging (things) in a row or rows
sıralama
be arranged or arrayed in a row or rows
sıralanmak
Verb
front row seat
ön sıra da yer
front row seat
ön sırada yer
hard row to hoe
zor iş
have a hard row to hoe
işi zor olmak
Verb
have someone arrange things in a row or rows
sıralatmak
Verb
kick up a row (shindy)
bir yeri gürültüye boğmak
Verb
solid row of buildings
birbirine bitişik yapı dizisi
English-Turkish phrases from Zargan's own database
Please enable JavaScript to view the
comments powered by Disqus.
Bize Ulaşın
Geri-bildirimde bulunun
E-Posta
*
Mesaj
Gönder