pretty pretty

  1. abartılı güzel
yüklüce para
epeyce para
çıkmaz, sarpa sarmış.
çok/külliyetli para, epeyce/bir hayli para.
This car cost them a pretty penny.
pahalı.
cost a pretty penny: pahalı olmak.
bir içim su
resim gibi (güzel
formunda olmak Verb
kasası dolu olmak Verb
birbirine çok benzemek Verb
bir şeyden çok bıkmak Verb
bir şeyden bıkmış olmak Verb
iyi para kazanmak Verb
pahalıya mal olmak Verb
epey para etmek Verb
bardağını ağzına kadar doldurmak Verb
oldukça pahalıya mal olmak Verb
(araba) iyi sürat yapmak Verb
güç duruma düşmek Verb
külliyetli miktarda depo mübayaası yapmak Verb
büyük çapta mal stoku yapmak Verb
kendisi için faydası olmadan birine boşu boşuna oraya buraya sürükleyip cefa etmek Verb
sinekten yağ çıkarmak Verb
ince sözler söylemek Verb
birine oyun oynamak Verb
güzel.
She looks much prettier with long hair than with short hair. Adjective
hoş, iyi, âlâ. Adjective
(kulağa) hoş, âhenkli, hoşa giden.
a pretty tune. Adjective
lâtif, sevimli. Adjective
(mizahî anlamda) epey büyük, dehşetli, müthiş.
This is a pretty mess. Adjective
büyük(çe), önemli, hatırı sayılır.
a pretty sum. He made a pretty fortune by selling all his land for building. Adjective
cesur, yiğit. Adjective

pretties: güzel elbiseler, ciciler, ziynet eşyası, cicili bicili şeyler. Noun
(hitap ederken) güzel (kimse).
Come here, my pretty: Güzelim, buraya gel. Noun
oldukça, epeyce, hemen hemen.
Her work was pretty good.
I'm pretty sure that he'll say yes:
Evet diyeceğine hemen hemen eminim.
Adverb
hayli, çok, fazlasıyla.
The wind blew pretty hard. Adverb
güzelce, güzel bir şekilde. Adverb
güzelleştirmek, süslemek, çeki düzen vermek.
to pretty oneself for a party. to pretty up a room. Verb
iyice
zararsız
ayıkla şimdi pirincin taşını
ayıkla pirincin taşını
hemen hemen (aynı), aşağı yukarı.
I told him pretty much what you just told me: Senin bana söylediklerini
hemen hemen aynen ona söyledim.
hemen hemen, aşağı yukarı.
She told him pretty nearly all the secrets of her married life.
hemen hemen aynı
neredeyse
hemen hemen
gel de işin içinden çık
âdetâ, hemen hemen.
hemen hemen.
The work is pretty well finished.
pretty well all: hemen hemen hepsi.
hallice
tarifeye bütünüyle uymak Verb
epey pahalıya çıkmak Verb
(ticarette, toplumsal hayatta) başarılı olmak, işleri yolunda gitmek.
With profits up 125% their company is sitting pretty.
(a) üstün/avantajlı durumda, (b) rahat, keyfi yerinde, zengin, başarılı, müreffeh, dünya umurunda değil, kekâ.
iyi bir işi/yeri olmak.
ilik gibi