preserve

  1. korumak, varlığını sürdürmek/devam ettirmek, idame etmek.
    to preserve our liberties: hürriyetlerimizi
    korumak.
    I pray that fate may preserve you from all harm: Cenabı Allahın seni her türlü kötülüklerden koruması için duacıyım.
  2. korumak, muhafaza etmek, bozulmasını önlemek.
    well preserved: dinç, genç kalmış.
    In times of
    danger he always preserves his calmness: Tehlike ânında o daima sükûnetini korur.
    Ice helps to preserve food.
  3. esirgemek, gözetmek, vikaye etmek, dayandırmak.
    to preserve historical monuments.
  4. saklamak, mülkiyetini devam ettirmek.
  5. konserve(sini) yapmak, çürümesini/bozulmasını önlemek.
  6. reçel(ini) yapmak.
  7. (avcılıkta) kendisi için saklamak, kendi inhisarına almak.
  8. koruyucu, koruyan şey.
  9. konserve, (kimyasal maddelerle) bozulması önlenmiş besin maddesi.
  10. preserves: reçel, şekerle kaynatılmış sebze/meyve.
  11. av hayvanları ve balıkları üretmek için ayrılmış alan.
    game preserve: av hayvanları üretim alanı.
adını açıklamamak
istifini bozmamak Verb
yabancı bir ad altında dolaşmaya devam etmek Verb
tanınmamak Verb
özel av korusu
av hayvanlarına ayrılmış koru
birinin işine karışmak Verb
tecavüz etmek Verb
gül reçeli. Noun
rose jam Noun
zevahiri kurtarmak Verb
zevahiri korumak Verb
muhasebe defterlerini saklamak Verb
defter saklamak Verb
bazı gelenekleri korumak Verb
nezaketi bozmamak Verb
evrak saklamak Verb
yiyecek konservesi yapmak Verb
meyve konservesi yapmak Verb
barışı korumak Verb
kayıtları saklamak Verb
dosyaları saklamak Verb
rücu hakkını saklı tutmak Verb
tazminat talebini saklı tutmak Verb
hakları korumak Verb
kesin güvenini yitirmek Verb
ateşkesi muhafaza etmek Verb
ateşkesi muhafaza etmek Verb
kültür zenginliklerini korumak Verb
gündeme bağlı kalmak Verb
barışı korumak Verb
izleri saklamak Verb
izleri muhafaza etmek Verb