lay

  1. Verb koymak, bırakmak, vaz'etmek.
    lay a book on a desk.
    lay a finger on: dokunmak, el sürmek, zarar vermek.
  2. Verb sermek, yatırmak.
    One punch laid him low: Bir yumrukta yere serildi.
    The storm laid the grain flat.
  3. Verb sunmak, takdim/arz etmek, önüne koymak/getirmek.
    to lay before: sunmak, arzetmek, izahat vermek,
    teşhir etmek.
    He laid his case before the commission.
  4. Verb ileri sürmek, ortaya atmak.
    to lay claims: iddia etmek, (savı) ileri sürmek.
  5. Verb isnat etmek, atfetmek, (üstüne) yıkmak, yüklemek, hamletmek.
    to lay blame on someone: birisini
    suçlandırmak/suç isnat etmek.
    to lay stress on (something): (bir şeyin) üzerinde önemle durmak, (bir şeye) önem vermek/ehemmiyet atfetmek.
  6. Verb gömmek, toprağa vermek, defnetmek.
    They laid him to rest.
  7. Verb yumurtlamak.
    to lay eggs.
  8. Verb (kumar, bahsi müşterek vb.) pey sürmek, (para) koymak.
    He layed $10 on the horse.
  9. Verb bahse girmek, bahis tutuşmak.
    I'll lay you ten to one that he wins: Bire karşı on ile bahse girerim ki o kazanacak.
  10. Verb (belirli bir duruma) sürüklemek, sevketmek, getirmek, (bir durumda/halde) bırakmak.
    The failure of
    his crops laid him in debt: Ürün alamadığı için borca girdi.
  11. Verb (vergi vb.) koymak/vazetmek/tarhetmek, (ceza vb.) vermek/kesmek.
    They lay an embargo on shipment of oil.
  12. Verb
    lay to/on: yerleştirmek, (yerine/belirli bir duruma) koymak, uygulamak, tatbik etmek.
  13. Verb (tuzak) kurmak.
    lay fast: yakalamak, kaçmasına meydan vermemek.
  14. Verb yerleştirmek, tesis etmek, kurmak, açmak.
    The scene laid in France.
    to lay a line of defense:
    savunma hattı kurmak/tesis etmek.
  15. Verb (muntazam) dizmek, örmek.
    to lay bricks.
  16. Verb döşemek, yaymak, sermek, (yol) yapmak.
    to lay a pipeline. to lay a superhighway.
    to lay between:
    ikisi arasına döşemek.
  17. Verb (sofra) kurmak, hazırlamak.
    to lay the table: sofra kurmak.
  18. Verb (boya vb.) sürmek.
  19. Verb (plân vb.) tasarlamak/yapmak/kurmak.
  20. Verb
    lay on/at/about: (sopa, kamçı vb.) vurmak/indirmek/aşketmek.
  21. Verb düzeltmek, düzgün hale getirmek, düzgünleştirmek.
    to lay the nap of cloth.
  22. Verb (halat, iplik vb.) örmek, bükmek.
    to lay a cable: halat örmek.
  23. Verb yatıştırmak, sakinleştirmek, teskin etmek, gidermek.
    to lay a person's doubts at rest.
  24. Verb çökeltmek, dibe çöktürmek.
    laying the clouds of dust with a spray of water.
  25. Verb, Maritime Traffic yönel(t)mek, (belirli bir yöne) döndürmek/çevirmek/gitmek.
    to lay aloft. to lay close to wind. lay the land.
  26. Verb (topu/silahı) tevcih etmek, nişan almak.
  27. Verb (birisiyle) cinsî münasebette bulunmak,
    argo-kaba sikmek, düzmek.
  28. Verb (bkz: lie )2.
  29. Noun duruş, yatış, durum, konum, vaziyet.
  30. Noun mevki, mahal.
  31. Noun (halat) büküm, bükme tarzı.
  32. Noun balıkçılıkta) kâr, hisse.
  33. Noun (a) cinsî münasebet,
    kaba sik(iş)me, (b) cinsî münasebette bulunulan kimse.
  34. Verb (bkz: lie )2 (pt).
  35. Adjective lâik, papaz sınıfından olmayan, halka ait, halk tarafından yapılan.
    a lay sermon.
  36. Adjective belirli bir meslekten (özellikle doktor, mühendis, hukukçu) olmayan, mesleksiz, ehliyetsiz.
  37. Noun şiir, gazel, şarkı.
  38. Noun ezgi, nağme.
birisini sorumlu tutmak.
We laid the blame for the mistake at his door: Yanlışlıktan onu sorumlu tuttuk.
yaşlılığı için bir kenara para koymak Verb
bütün itibarını bir kenara bırakmak Verb
isnat etmek, hamletmek.
birinin kabulü için zaman sınırı tespit etmek Verb
silahları bırakmak Verb
silahlarını bırakmak Verb
canını feda etmek.
biri için hayatını tehlikeye atmak Verb
biri için hayatıni tehlikeye atmak Verb
mesleğini tehlikeye atmak Verb
davasını bir kurula sunmak Verb
davasını komisyona sunmak Verb
hakikati söylemek Verb
birine saygı sunmak Verb
ümitlerini birine bağlamak Verb
kendini saldırıya maruz bırakmak Verb
her şey ile kumar oynamak Verb
arsasını parselleyerek satmak Verb
parasını dikkatle harcamak Verb
parasını kârlı olarak yatırmak Verb
parasını kazançlı işe yatırmak Verb
(a) üstüne basmak, tam isabet ettirmek, olduğu gibi hatırlamak, göstermek, (b) (isabetle) bulmak, bulup
çıkarmak, keşfetmek.
I can't quite put my finger on what's wrong with the engine.
lay one's finger on the cause: sebebini bulmak, meselenin esasına parmağını basmak.
silahları bırakma Noun, Politics-Intl. Relations
eski mevkiinde olmamak Verb
(US) çiftliğini uygun bir fiyata satmak Verb
önlemek Verb
bir şikâyette bulunmak Verb
öğretim planını saptamak Verb
dümen kullanarak yelkenliyi rüzgâra yanaştırmak Verb
bahis koymak Verb
bordadan yanaşmak Verb
sağına soluna saldırmak Verb
meyletmek Verb
yatmak Verb
rıhtımda yatmak Verb
tuzak kurmak Verb
ambargo koymak Verb
ruhçözümler, psikoanalist (tıp doktoru olmayan). Noun
(a) terketmek, reddetmek, vazgeçmek, feragat etmek.
They laid aside their bad habits. (b) ayırmak,
saklamak, bir yana koymak, (c) biriktirmek.
lay aside money for one's old age. (d) (elinden) bırakmak, bir yana koymak.
He laid his book aside to listen to me.
haciz koymak Verb
(a) saklamak, biriktirmek, tasarruf etmek.
I laid away ten dollars a week toward buying a bicycle.
(b) (malı) ayırmak, bir yana koymak, saklamak, (c) (birisini) gömmek, defnetmek.
gözönüne sermek, açığa vurmak.
açmak, açıkça ortaya koymak, soyup çıplak bırakmak.
to lay bare to someone: (sırrı) birisine söylemek/açıklamak,
ifşa etmek.
bir sır rı açıklamak Verb
öne koymak Verb
takdim etmek Verb
sunmak Verb
ibraz etmek Verb
din hademesi: kendini bir dine adayarak dinsel kurumlarda (mutfak/bahçe işlerinde) çalışan kimse. Kadın
ise:
lay sister, laywoman.
Noun
(a) saklamak, biriktirmek, ayırmak, tasarruf etmek, yığmak.
He had managed to lay by some money for
college. (b) (gemi) durmak, (c) ıskartaya çıkarmak, bir kenara atmak, (d) (mısır vb.) son ürünü ekmek.
yanaşık halde olmak Verb
nöbet beklemek Verb
gözetmek Verb
kayyum
zangoç
laik cemiyet
ticaret şirketi
sıkı önlem almak Verb
dava dilekçesinin sonunda talep olunan zarar ziyan miktarını beyan etme
(geminin) yükleme ve boşaltma süresi, limanda gecikme günleri.
(a) bırakmak, terketmek, vazgeçmek, feda/feragat etmek.
lay down the arms: silahlarını bırakmak,
teslim olmak.
lay down one's life: hayatını feda etmek.
He laid down his life for his country.
lay down the office: görevden çekilmek, istifa etmek, (b) (ilerisi için) saklamak, biriktirmek, depo etmek. (c) (hedefe) yöneltmek, tevcih etmek, (d) emretmek, âmirane hükmetmek, (yasa/yönetmelik vb.) koymak, vaz'etmek, tesis/tespit etmek.
lay down the law. lay down rigid rules. These prices have been laid down by the manufacturers. (e) yere koymak, yatırmak.
lay the baby down. She laid herself down. (f) pey sürmek, (peşin) ödemek.
How much are you ready to lay down? (g) tezgâhlamak, yapmaya/inşaata başlamak.
lay down a new ship. (h) (araziyi) otlağa/çayırlığa çevirmek.
lay down in/to/under grass. (i) plân/harita yapmak, (j) açıklamak, tefsir etmek, (k) piyasaya çıkarmak.
gemi inşaatına başlamak Verb
prensip koymak Verb
demiryolu döşemek Verb
omurgayı kızağa koymak Verb
gemiyi havuza almak Verb
bir ithamname vermek Verb
bir mevkiden istifa etmek Verb
görevinden istifa etmek Verb
genel kurallar koymak Verb
kaldırım döşemek Verb
kural koymak Verb
nisap tespit etmek Verb
grev yapmak Verb
şarabı depo etmek Verb
bir çarter seferinde geminin yüklenmesi ve yük boşaltması için verilen gün sayısı
ambargo koymak Verb
bir şeyi vurgulamak Verb
hapse atmak Verb
yakalamak Verb
(ağaçtan) insan modeli, manken, kukla, cansız model. Noun
önemsiz kişi,
mec. sarı çizmeli Mehmet Ağa. Noun
pusu/tuzak kurmak, pusuya yatmak, pusuda beklemek.
tutmak Verb
yakalamak Verb
bir şeye el koymak Verb
baş başa vermek Verb
ele geçirmek Verb
biriktirmek, istif etmek, çokça tedarik etmek, ambara yığmak.
bir şeyi yeter derecede temin etmek Verb
depolamak Verb
(a) dövmek, dayak atmak, pataklamak, saldırmak, üstüne yürümek.
He laid into the vicious dog wit a
stick. (b) azarlamak.
My parents laid into me for not doing my homework. (c) (sözle/kuvvetle) tecavüz/taarruz etmek.
laik hâkim Adjective, Law
hukukçu olmayan hâkim yardımcısı
jüri üyesi
(US) laik hakim
meslekten olmayan hâkim
toprağı nadasa yatırmak Verb
(a) hasta etmek, yatağa düşürmek, (b)
ABD- argo gizlenmek, (c) yere sermek, yer ile yeksan etmek,
yıkmak, hezimete uğratmak.
(a) öldürmek, (leşini) yere sermek, gebertmek.
to lay one's attackers. (b)
k.d. lie low.
bir imparatorluğu yıkmak Verb
laik zihin
mayın döşemek Verb
(a) (ekseriya iş azlığından ve geçici süre için) işten çıkarmak/atmak, işine son vermek, kovmak, azletmek,
görevden almak, (b)
argo (alaya/şakaya vb.) son vermek, (yakasını) bırakmak.
lay off complaining: şikâyeti bırak.
lay off me! Bırak yakamı! (c) (kıyıdan/başka gemiden) uzaklaşmak.
reasürans ile teminat altına alınmak Verb
bir reassüransı hesaplamak Verb
işçileri işten çıkarmadan az önce ihbarda bulunmak Verb
(a) (sorumluluk vb.) yüklemek, (suç vb.) üzerine atmak, itham etmek, (b) (tokat vb.) vurmak, aşketmek,
(c) (su/gaz vb.) doldurmak, (d) (baskı için kâğıdı makine üzerine) yerleştirmek, (e) bırakmak, koymak, (f) kaplamak, (g) kilo almak, şişmanlamak.
havagazı borusu döşemek Verb
(a) açmak, izah/tavzih etmek, açıklamak, aydınlatmak, (b) kesip içini açmak.
bir suikasti açığa çıkarmak Verb
(a) (boylu boyuna) sermek, yaymak, (b) düzenlemek, tanzim etmek, hazırlamak, (c) (ölüyü gömülmeye) hazırlamak,
(d)
k.d. (para) harcamak/vermek, sarfetmek, ödemek, (e) plânlamak, tasarlamak, (bahçe /bina/şehir vb. için) plân yapmak.
to lay out a garden. (f) (bir kimseye) vurmak, vurup yere sermek, vurup bayıltmak, leşini sermek.
bir kablo döşemek Verb
bir ölüyü gömülmeye hazırlamak Verb
bir bahçeyi düzenlemek Verb
malları teşhir etmek Verb
para harcamak Verb
(a) ertelemek, sonraya bırakmak, tehir/talik etmek.
The vote will have to be laid over until next
week. (b)
ABD mola vermek, duraklamak, ara vermek.
We'll lay over in Bursa for a few days and then drive to İzmir. (c) (üzerine/üzerini) kaplamak.
bir hafta ertelemek Verb
jüri üyeleri Noun
laik kimse
laik kişi
meslekten olmayan Noun
alaylı Noun
boru döşemek Verb
ray döşemek Verb
(Anglikan kilisesi) papaz yardımcısı: rahip olmadığı halde bazı dinî âyinleri yaptırma yetkisi olan kimse. Noun
yıkık halde olmak Verb
avara mili dişlisi
...i ablukaya almak Verb, Military
rahibe yamağı: kendini dine adamış olup dinî kurumlarda hizmetçilik eden kadın. Noun
rahibe adayı.
birini ebedi istirahatgahına uğurlamak Verb
kış için erzak tedarik etmek Verb
(balıkçılık) gemicilere ücret yerine kârdan pay verme sistemi
temel atmak Verb
temel taşı oturtmak Verb
temel taşı koymak Verb
zemin hazırlamak Verb
toprağı yakıp yıkmak Verb
yetkili mahkemeyi belirlemek Verb, Law
imalattaki hazırlık devresi
(a)
den. gemiyi (foça edip) durdurmak, (b)
den. gemiyi doka çekmek/doklamak, (c) gayret
etmek, (işe) dört elle sarılmak/kendini vermek, (d) atfetmek, yüklemek, isnat etmek.
yanyana koymak, birbirine eklemek.
emrine tâbi olmak.
(a) biriktirmek, toplamak, (ilerisi için) saklamak, (b) hasta etmek, yatağa düşürmek, yatalak etmek,
(c) gemiyi kızağa çekmek, tamire almak.
bir arabayı emrine tahsis etmek Verb
gemiyi hizmet dışı bırakmak Verb
kredileri dondurmak Verb
erzak tedarik etmek Verb
geminin limanda yattığı süre ile ilgili olarak nakliyat sigortacılarının yaptığı prim iadesi Noun
bırakmak, terketmek.
şiddet kullanmak Verb
tahrip/harap etmek, tahrip etmek, yakıp yıkmak, harabeye çevirmek.
tahrip/harap etmek, yıkmak, mahvetmek, yok etmek.
belediyeye yardım eden kimse
ortalama astarya günleri Noun
kiralık möbleli odalar
ruhban sınıfına mensup olmayan Noun, Religion-Faith

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Tortu