zararsız/başabaş kapatmak, ne kâr ne zarar etmek.
He played poker all night and broke even.
başabaş getirmek, kârı zararına eşit olmak, ancak masrafını karşılamak.
(basım) son sayfayı tam doldurmak
Verb
tarafsız karar vermek
Verb
keşke, bari.
If even I could see her: Bari onu görebilsem.
doğruları paralel yapmak
Verb
(US) tek ve çift numaralama yöntemiyle ilgili
(a) daha/henüz … iken, tam o anda/sıra(da)/zamanda, tam bu/o esnada.
She left even as you came:
Tam siz geldiğiniz zaman o çıkmıştı. (b) tıpkı, aynen, tam.
Do even as I do: Tıpkı benim gibi yap.
even as he had wished: Tam istediği gibi.
Kul kusursuz olmaz (Herkesin yanıldığı zaman olur).
hattâ, … bile, … olsa da.
even if he came himself, I would not do it: O bizzat gelse bile bu işi yapmam.
ne de, hele … hiç, … şöyle dursun. (olumsuz bir tümceyi izleyen tümceyi daha da olumsuz yapar).
He can't speak Turkish, still less English: İngilizce şöyle dursun Türkçeyi bile konuşamaz (Türkçe konuşamaz, hele İngilizce hiç konuşamaz).
It was not a merely scientific interest, even less was it a political one: Sırf bilimsel bir ilgi olmadığı gibi, siyasî bir ilgi hiç değildi.
(yarışta) eşit tutarla bahis tutuşma.
şimdi bile, o zaman bile, yine de, buna rağmen.
I have explained everything, but even now (then) she doesn't (didn't) understand.
çift sayı
Noun, Mathematics
eşitleştirmek, eşit şekilde/düzgünce yaymak.
eşitsizlikleri gidermek
Verb
buna rağmen, hattâ, yine de, öyle olsa da.
Yes, but even so: Evet, fakat yine de …
The fire was out, but even so the smell of smoke was strong: Yangın sönmüş olmasına rağmen keskin bir duman kokusu vardı.
olsa bile.
Even if you're right- even so, it doesn't prove anything: Haklı olsan bile, bu bir şey ifade etmez.
şimdi bile, o zaman bile, yine de, buna rağmen.
I have explained everything, but even now (then) she doesn't (didn't) understand.
her ne kadar … da, olsa bile, … rağmen, … de, … bile.
even though you don't like wine, try a glass of this: Her ne kadar şaraptan hoşlanmıyorsan da, bundan bir kadeh iç.
dengelemek, başabaş getirmek, denkleştirmek, tevzin etmek, denge/muvazene sağlamak.
even up accounts:
hesabı denkleştirmek.
That will even things up: Bu dengeyi (hesap dengesini) sağlayacak.
eşitsizlikleri gidermek
Verb
biriyle berabere kalmak
Verb
buna dayanarak üretim düzeyinde
maliyetlerin gelire eşit olduğu kâr ya da zararın olmadığı üretim düzeylerini belirleyip
üretim maliyetlerinde ve satış fiyatlarındaki değişmelerin kârlar üzerindeki etkilerini hesaplayarak
bir işin veya ürünün kârlılık analizini yapan yön
bu analiz yöntemiyle yapılan çalışmanın sonuçlarını yönetime gösteren grafik
net satışlar ve sabit masraflar arasındaki ilişkiyi gösteren ve kuruluşun hangi noktadan itibaren kâr
sağaıyabileceğini belirten grafik
ara verme noktası anahtarı
biriyle alacağı vereceği olmamak
Verb
öcünü/intikamını almak, ödeşmek, hakkından gelmek, acısını çıkarmak, misilleme yapmak.
bir şeyin altında kalmamak
Verb
birisinden acısını çıkarmak
Verb
misliyle karşılık vermek
Verb
acısını burnundan fitil fitil çıkarmak
Verb
fiyatları istikrarlı tutmak
Verb
fiyatları istikrarlı tutmak
Verb
eşit şartlarla karşılaşmak
Verb
hiçbir şansı olmamak
Verb
hiç direnme göstermemek
Verb
bir ürünün fiyatını tek sayı ile biten şekilde saptama
(örneğin , 500 dolar yerine , 499 dolar gibi
yeniden rotasına oturtmak
Verb
dengeli bir konjonktür politikası izlemek
Verb