clock

  1. saat, duvar/masa saati.
    alarm clock: çalar saat.
    grandfather clock: dolaplı saat.
    like
    clock: saat gibi.
    It's 3 o'clock: Saat üç.
    like one o'clock: mükemmel(en), saat gibi.
    You get on like one o'clock: Mükemmel anlaşıyorsunuz.
    Everything went like one o'clock: İşler yolunda gitti.
    clock-radio: saatli radyo.
    This clock is 5 minutes fast/slow: Bu saat 5 dakika ileri/geri.
    That clock gains/loses time: O saat ileri gidiyor/geri kalıyor.
    I set my clock by the radio: Saatimi radyo ile ayarlıyorum.
  2. (otomobilin) (a) kilometre sayacı, (b) hız sayacı/göstergesi.
  3. surat, yüz.
    I'll hit you in your clock if you keep annoying me: Canımı sıkma, yoksa suratına tokatı yersin!
  4. saat tutmak, zaman ölçmek, sürmek.
    The race horse was clocked at 2 minutes 30 seconds.
  5. (çorabın iki tarafında veya arkasında bilekten yukarı doğru çıkan) ajur.
  6. ajurlamak, ajurla süslemek.
akşam sefası Noun, Plant Species
gözü saatte olmak, (canı sıkıldığından) paydos saatinin bir an gelmesini beklemek, işin bitimini gözlemek.

He's a terrible clock -watcher: Tembelin biridir.
to be guilty of clock-watching: dalga geçmekten/havyar kesmekten suçlu olmak.
12 saatlik zaman biçimi Information Technology
24 saatlik zaman biçimi Information Technology
çalar saat. Noun
bütün gün
yirmi dört saat
gece gündüz, aralıksız, fasılasız, durup dinlenmeden, vira, biteviye.
They're working round the clock
to keep the runways clear.
saat gibi dakik
gökbilimsel/astronomik saat: (a) güneş ve gezegenlerin hareketlerini, ayın safhalarını, göğün her an
görünen şeklini temsil eden ve zamanı saptamaya yarayan saat, (b) gök cisimlerinin meridyenden görünen geçiş ânını gözlemede kullanılan saat.
saat beşte
saat bir raddelerinde
saat birde
atom saati: sezyum gibi bazı atomların rezonans frekansı ile ayar ve kontrol edilen son derece dakik elektrik saati.
zamana karşı yarışmak Verb
dirimsel saat: canlılarda dirimsel işlevleri eşsürelerle ayarlayan zaman duygusu.
raf saati, rafa konulacak şekilde yapılmış saat.
saatini temizleme (bir rakibe karşı sağlanan tartışılmaz kesin zafer
hizmeti saat onda sona ermek Verb
kontrol saati
guguklu saat.
saat onda dağılmak Verb
elektronik saat
saat on iki için toplantı ayarlamak Verb
(posta) saat onikide toplanmak Verb
sarkaçlı büyük saat.
sarkaçlı büyük saat.
üç sularında geldi
kontrol saati
deli gibi
birinden saat 3 için randevu almak Verb
kontrol saati
saat (günün saatini/zamanını belirtir).
What time is it? It's 9 o'clock. Adverb
yön/doğrultu belirtmekte açı yerine kullanılır. Gözlemcinin bakış yönü 12 farzedilir.
Enemy aircraft
were approachin at 6 o'clock. NOT:
o'clock sözcüğü tam saatleri ifadede kullanılır. Saatle beraber dakika söylenirken kullanılmaz:
5 o'clock: saat 5 (tam).
half past 5: saat 5 buçuk.
10 past 8: sekizi on geçiyor.
Adverb
saat onda açılmak Verb
(iş yerine giriş/çıkışta devam kartına) saat damgası basmak.
punch in/out: giriş/çıkış damgası
basmak.
What time do you punch in in the morning?
devam durumu sıkı kontrol altında bulunan işte çalışmak.
(US) işe gelirken kart delmek Verb
saat düzeltmek Verb
24 saat durmaksızın
yirmi dört saat
gece gündüz
oyalamaca: futbolda çok sayı yapan taraf oyuncularının fazla gol yememek veya oyunu kazanmak için topu elden bırakmamaları.
(US) saat onda bir toplantı ayarlamak Verb
okul saati
çalar saati kurmak Verb
telefonda doğru saati bildirme servisi
çalar saat.
striking train: çalar saat mekanizması.
senkronize saat
memurların geliş ve gidişlerini kaydeden saat.
devam kontrol saati: işçilerin işe gelip gitme saatini basan saat. Noun
saat onda bir toplantı ayarlamak Verb
çalar saat
saat 11'e kadar yatmamak Verb
duvar saati Noun
gözü saatte olmak, (canı sıkıldığından) paydos saatinin bir an gelmesini beklemek, işin bitimini gözlemek.

He's a terrible clock -watcher: Tembelin biridir.
to be guilty of clock-watching: dalga geçmekten/havyar kesmekten suçlu olmak.
ayarlama saati
su saati. Noun
bir saatin kurulması
zamanla yarış etmek, çok sıkı çalışmak, iki ayağı bir pabuca girmek, işi bir an önce bitirmek için bütün
gücünü harcamak, canla başla çalışmak.
işe girerken kart basmak Verb, Management
(kartını saatli damga ile damgalatarak) işe girmek/işten çıkmak.
kurgu
işten çıkarken kart basmak Verb, Management
saat vurumu Information Technology
saatli radyo Noun
saat vurum sıklığı Information Technology
saat vurumu Information Technology
(US) giriş damgası (saat ve tarih gösterir
saat kulesi Noun, Architecture
saat başlarını vuran kol saati. repeater (3). Noun
memur vb
gözü saatte olan kişi
mesai saatinin bitmesinden başka bir şey düşünmeyen çalışan Noun
saat 5 gölgesi: akşama doğru erkeklerin hafifçe uzayan traşının çehreye verdiği gölge.
beş çayı
saat beş çayı
hafif ikindi yemeği
gecesefası Noun, Botany
akşamsefası Noun, Botany
yaşını küçültmek Verb
saati geri almak Verb
geçmiş bir çağa geri dönmek Verb
saati ileri almak.
We put the clock on an hour in Spring: İlkbaharda saatleri bir saat ileri alırız.

put the clock back: saati geri almak.
You can't put the clock back
mec. Olan oldu/Kaderin önüne geçilmez.
fasılasız bombardıman
yirmi dört saat servis
yirmi dört saat hizmet
12 saat uyumak.
gece gündüz, aralıksız, fasılasız, ara vermeden, durup dinlenmeden, daimî, sürekli olarak, mütemadiyen.

The factory operated around-the-clock = the clock around = round-the-clock the clock until the order was finished.
Adverb
saat iki yüze satın alındı