birçok seçeneği olmak
Verb
umudunu yalnız bir şeye bağlamamak, yedek bir plânı olmak, bir plân başarılı olmazsa ötekine sarılmak,
iki tarakta bezi olmak, iki meslek sahibi olmak.
He had two strings to his bow, so when he lost his job as a professor he became a doctor.
arzı endam etmek, ilk olarak görünmek/halk huzuruna çıkmak.
The young pianist made her bow last night to an appreciative audience.
ikinci bir imkâna malik olmak.
I have still one string to my bow: Benim için bir imkân/olanak daha var.
geminin gidiş yönü ile 45° yapan.
(a) aşk ilâhının yayı, (b) bu yaya benzeyen çizgi, özelikle üst dudak çizgisi.
kandilli selam almak
Verb
(alkış vb. bekleyerek) ayağa kalkmak veya ileri gelmek.
The conductor had the soloist take a bow.
bowman ile ayni anlama gelir. pruva kürekçisi, pruvacı.
(birisine) yaltaklanmak, kandilli temenna etmek, dalkavukluk yapmak.
She expects everyone to bow and scrape to her.
bowing and scraping: yaltakçılık, dalkavukluk, müdahane.
gerçeklere saygı göstermek
Verb
(mobilyada) bombelik, kabarıklık, ön cephenin çıkıntılı oluşu.
Noun
gemi teknesinin düşey kesiti.
şahin ağı: atmaca/şahin yakalamaya mahsus ağ.
Noun
bow ile ayni anlama gelir. pruva kürekçisi, pruvacı.
kimseyi kırmadan, kendini rezil etmeden bir işi bırakmak, bir yerden ayrılmak, bir projeden çekilmek, bir işten vazgeçmek
Verb
pergel: bir ucunda kalem bulunan bacakları yayla bağlı pergel.
Noun
papyon/kelebek kravat.
Noun
kelebek biçiminde bir tür tatlı.
Noun
baskılara boyun eğmek
Verb
birinin fikrine saygı göstermek
Verb
teslimiyet göstermek
Verb
kavisli pencere, cumba.
Noun
tahmin etmek.
to answer at a venture: rasgele cevap vermek,
argo işkembeden atmak.
(birisini) kemali hürmetle/derin saygı ile selamlamak.