blow

  1. Noun vurma, vuruş.
    at one blow = at a (single) blow: bir vuruşta.
    at first blow: ilk vuruşta.

    direct blow: düz vuruş.
    to strike a blow: vurmak, darbe indirmek.
  2. Noun (ânî gelen) bela, felaket, darbe.
    His wife's death was a terrible blow to him: Karısının ölümü
    ona müthiş bir darbe oldu.
    a crushing blow: ezici bir darbe.
    The first blow is half the battle: İlk dabeyi indiren kavganın yarısını kazanmış sayılır.
    to aim a blow at someone's authority: birisinin otoritesine darbe indirmek.
  3. Noun ânî saldırı/hamle.
    The invaders struck a blow to the south: İstilâcılar güneye saldırdılar.
  4. (yel, rüzgâr) esmek.
    It is blowing (hard): Rüzgâr (şiddetli) esiyor.
    It is blowing a gale: Fırtına var.
  5. rüzgârla sürükle(n)mek/hareket etmek/açılmak.
    to blow a ship ashore: gemiyi kıyıya sürüklemek.

    The door blew open: Kapı rüzgârla açıldı.
  6. hohlamak, üflemek.
    blow on your hands to warm them.
    to blow the dust off a book: kitabın
    tozunu üflemek.
    to blow out a candle: üfleyerek mumu söndürmek.
  7. (nefesli sazlar) ses vermek, (ıslık) çalmak, (boru, klakson vb.) öt(tür)mek.
    to blow a whistle:
    ıslık çalmak.
    The sire blew just as we rounded corner.
  8. (atlar için) solumak, nefes nefese kalmak.
  9. övünmek, böbürlenmek, şişinmek, yüksekten atmak.
    He keeps blowing about his medals.
    to blow
    one's own horn: övünmek, kendini methetmek.
  10. (su vb.) boşaltmak.
    to blow the tanks of a submarine.
  11. (balina) su fışkırtmak/püskürtmek.
  12. (elektrik sigortası) atmak, (lamba vb.) yanmak.
    A fuse blew as we set down to dinner.
  13. (lâstik vb.) patlamak.
    The rear tire blew out. Poorly sealed cans will often blow.
  14. tüymek, çekilip gitmek, cızlamı çekmek, defolup gitmek.
    Let's blow: Tüyelim.
    to blow town: şehirden ayrılıp gitmek.
  15. yaymak.
    blow a rumor around.
  16. sümkürmek.
    to blow one's nose: sümkürerek burnunu temizlemek.
  17. şişirmek, üfleyerek şekil vermek.
    to blow glass: cam üflemek, üfleyerek cama şekil vermek.
    to
    blow bubbles: üfleyerek sabun köpüğünden balon yapmak.
  18. patlatmak, infilâk ettirmek, berhava etmek, havaya uçurmak.
    A mine blew the ship to bits: Bir mayın gemiyi berhava etti.
  19. lânet etmek.
  20. (boş yere) para harcamak, israf etmek, çarçur etmek, heba etmek.
    He blew a fortune on racing cars.
  21. berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak, acemice iş yapmak, bir çuval inciri berbat etmek,
    ayıp
    içine sıçmak.
    With one stupid mistake, he blew the whole project: Aptalca bir hata ile bütün projeyi berbat etti.
  22. Noun (rüzgâr, basınçlı hava vb.) üfleme.
    to clean machinery with a blow.
  23. Noun şiddetli esinti: rüzgâr, fırtına, bora vb.
    One of the worst blows we ever had around here.
  24. Noun (nefesli sazı üfleme.
  25. Noun sümkürme.
  26. Noun çevirgece (konvertere) hava üfleme.
  27. çiçeklenme(k), çiçek açma(k).
  28. çiçekler.
    a honeysuckle in full blow: top top çiçekler açmış hanımeli.
  29. parlak ve göze çarpan renk kaynaşımı.
    a rich, full blow of color.
(a) beynine kurşunu sıkmak, beynini patlatmak, intihar etmek, (b)
argo kafa patlatmak, çok sıkı
çalışmak.
He blew his brains out to pass the exam.
itidalini/soğukkanlılığını kaybetmek, birdenbire parlamak.
rolünü unutmak veya yanlış yapmak/okumak.
(uyuşturucu madde vb. ile) aklını/idrakini bozmak, sapıttırmak, (b) aşırı zevk vermek veya almak, mest
etmek/olmak, kendinden geç(ir)mek.
(a) esrar etkisiyle kendinden geçmek, (b) deli etmek, şaşkına çevirmek.
sümkürmek Verb
kendini methetmek, övünmek, böbürlenmek.
böbürlenmek, şişinmek, övünmek, kendini övmek/methetmek.
kendi borusunu öttürmek, kendini övmek, övünmek.
itidalini kaybetmek, çok öfkelenmek, tepesi atmak, zıvanadan çıkmak.
When he came in and saw the mess, he blew his stack.
tepesi atmak, son derece öfkelenmek.
(a) tepesi atmak, çok öfkelenmek, köpürmek, (b) aklını kaçırmak, delirmek.
We thought that he must
have have blown his top to make such a fool of himself.
(a) tepesi atmak, çok kızmak/öfkelenmek, (b) çıldırmak, delirmek, aklını oynatmak.
başı göğe ermek Verb
zil takıp oynamak Verb
birinin beynini uçurmak Verb
birinin beynini patlatmak Verb
birini öldürmek Verb
birinin aklını başından almak Verb
büyük başarısızlığa uğramak, yüzüne gözüne bulaştırmak.
ters gitmek Verb
kötü gitmek Verb
berbat olmak Verb
elinde patlamak Verb
soğukkanlılığını kaybetmek, tepesi atmak, zıvanadan çıkmak, sinirlenmek.
He blew his cool: Tepesi attı.
öttürmek Verb
esmek Verb
serilmek Verb
rakibin gövdesine indirilen yumruk.
darbe vurmak Verb
sallantısız vuruş
darbe vurmak Verb
öldürücü darbe
güverte altı
darbe vurmak Verb
yumruk atmak Verb
öldürücü son darbe
tam isabet
ağır darbe
ağır darbe Noun
yumruk atmak Verb
yumruk patlatmak Verb
yumruğu yapıştırmak Verb
yapıştırmak Verb
(boksta) belden aşağıya vurulan yumruk. Noun
kalleşlik, sinsice/kahpece hücum/davranış. Noun
ağır derbe, pek şiddetli vuruş.
çakmak Verb
darbe vurmak Verb
çıkıp hava almak, hava almak için gezinmek.
sadme
zahmetsizce, kavgasız gürültüsüz, bir kurşun atmadan, kimsenin burnu kanamadan.
The military coup
was accomplished without striking a blow: Askerî darbe, kimsenin burnu kanamadan başarıldı.
ateşi körüklemek.
elle öpücük göndermek Verb
birşeyi çürütmek Verb
birşeyin yanlış olduğunu kanıtlamak Verb
birinin aklını başından almak Verb
birini öldürmek Verb
birini çok heyecanlandırmak Verb
birini vurmak Verb
birini rahatlıkla yenmek Verb
birini çok sevindirmek Verb
birini kolayca alt etmek Verb
birini kolayca saf dışı bırakmak Verb
birini çok mutlu etmek Verb
ters yönde esmek Verb
ayrıntılı
(a) izabe fırınının faaliyetine son vermek, (b) devirmek, yıkmak.
The storm blew the trees down.
saçları kuruturken şekil vermek Verb
fön makinası Noun
saç kurutma makinesi Noun, Personal Care-Hygiene
fön makinesi
birini aldatmak Verb
cam üflemek Verb, Glass Industry
çok şiddetli esmek.
The wind was blowing great guns and the big waves beat the shore.
fırtına kopmak, (rüzgâr) çok şiddetli esmek, tozu dumana katmak.
zıvanadan çıkmak Verb
kabarcık
boru çalmak Verb
duraksamak, kararsız olmak, sık sık fikir değiştirmek, bir dediği bir dediğine uymamak, kâh öyle kâh
böyle demek.
He blew hot and cold about accepting the proposal.
bir dediği bir dediğini tutmamak, kâh öyle kâh böyle söylemek/davranmak, hem lehinde hem aleyhinde bulunmak.
(a) çıkagelmek, ansızın gelivermek.
My uncle just blew in from Toronto. (b) çarçur/israf etmek,
boş yere harcamak.
He blew in his entire savings on horse races. (c) (rüzgâr) kırmak, sökmek, içeri girmek.
The wind blows in at the window.
bir yere gelmek Verb
bir yerde bitivermek Verb
bir yerde aniden ortaya çıkmak Verb
bir yere varmak Verb
bir yere ulaşmak Verb
Lanet olsun! Sentence
Kahretsin! Sentence
öpücük göndermek Verb
vay canına Verb
şu işe bak Noun
Şu işe bak! Sentence
Vay canına! Sentence
cam kalıbı: içine cam üflenerek şekil verilen menteşeli kalıp. Noun
sigorta atması
(a) (istim) salıvermek, boşaltmak.
to blow off the steam. (b)
k.d. hiddetle parlamak, bağırıp
çağırarak öfkesini gidermek, hıncını almak, (c) (rüzgâr) alıp götürmek, uçurmak.
The wind has blown off his hat. (d) üflemek.
to blow off the dust: tozu üflemek.
birini ekmek Verb
biriyle randevuya gitmemek Verb
birini umursamamak Verb
birini önemsememek Verb
birini atlatmak Verb
biriyle ayrılmak Verb
birini yoksaymak Verb
birini terk etmek Verb
birini dikkate almamak Verb
birşeyi umursamamak Verb
birşeyi dikkate almamak Verb
birşeyi yoksaymak Verb
birşeyi önemsememek Verb
(a) ağzına geleni söylemek, içini boşaltmak, ağzını açıp gözünü yummak, verip veriştirmek, (b) fazla
enerjiyi harcamak, istim salıvermek/boşaltmak.
boşaltma sübabı
(a) sön(dür)mek.
The candles blew out at once. (b) (fırtına vb.) dinmek, hafiflemek.
The storm
has blown itself out. (c) (petrol veya gaz kuyusu) kontrol edilemeyecek şekilde petrol/gaz kaçırmak, (d) (izabe fırınını boşaltıp temizleyerek) faaliyetine son vermek, (e) şişirmek.
to blow out one's cheeks: avurtlarını şişirmek, (f) boşaltmak, çıkarmak.
to blow the air out (from gas pipes, etc.): (gaz borularının vb.) havasını boşaltmak/çıkarmak.
to blow out a boiler: kazanın suyunu boşaltmak. (g) (rüzgârla) uçmak, uçup gitmek.
My paper blew out of the window.
(a) (fırtına, tipi) dinmek.
The storm blew over in 5 minutes. (b) unutulmak.
The scandal will
eventually blow over: Skandal, eninde sonunda unutulacaktır.
kesinlikle yalanlamak Verb
birine öpücük göndermek Verb
birine eliyle öpücük göndermek Verb
birini saf dışı bırakmak Verb
birini geçmek Verb
birini arkada bırakmak Verb
birini alt etmek Verb
birşeyi patlatmak Verb
birşeyi patlatarak yok etmek Verb
birşeyi havaya uçurmak Verb
başını dinlendirmek, hava almak.
Let's go for a walk and blow the cobwebs away.
paranın adı batsın
sırrı açığa vurmak, ifşa etmek.
bir sırrı birdenbire açıklamak, başkalarının sırrını bulup meydana çıkarmak.
bir sırrı ortaya çıkarmak Verb
birşey üzerindeki sis perdesini aralamak Verb
bir sırrı açığa vurmak Verb
(uyuşturucu madde vb. ile) aklını/idrakini bozmak, sapıttırmak, (b) aşırı zevk vermek veya almak, mest
etmek/olmak, kendinden geç(ir)mek.
(a) (bir kimsenin/kurumun işine devamına) engel olmak, durdurmak, (b) muhbiri ele vermek, (c) herkese
duyurmak, açıklamak, etrafa yaymak, ihbar etmek, gammazlamak.
to blow the whistle on a conspiracy: suikast teşebbüsünü ihbar etmek.
(US) itiraz etmek Verb
gammazlık etmek Verb
birini ele vermek Verb
birini ispiyonlamak Verb
birini gammazlamak Verb
emme subabı
pürmüz Noun, Food-Kitchen
(a) çıkmak, zuhur etmek, patlak vermek.
A storm blew up: Fırtına çıktı.
It is blowing up for
a gale: Kasırga çıkıyor. (b) patlamak, havaya uçmak, berhava olmak.
The ship blew up. (c) patlatmak, havaya uçurmak, berhava etmek, atmak.
to blow up a bridge: bir köprüyü atmak/havaya uçurmak. (d) abartmak, şişirmek, mübalâğa etmek.
He blew up his own role in the account of the battle. (e)
k.d. çok kızmak, öfkelenmek, tepesi atmak, parlamak, köpürmek, küplere binmek.
When he heard she was going to quit the school, he simply blew up. (f)
k.d. azarlamak, paylamak, haşlamak, (g) şişirmek.
to blow up a tire. (h) (fotoğrafı) büyütmek, agrandisman yapmak, (i)
mat. (işlev) sonsuza uzanmak.
bir gemiyi havaya uçurmak Verb
boşaltmak valfı
sümkürmek Verb
kendini övmek Verb
kendinden bahsetmek Verb
böbürlenmek Verb
(kapı) çarpmak Verb
biri için ağır bir darbe olmak Verb
sümkürtmek Verb
(rezaleti/skandalı/yolsuz işleri) açıklamak, açığa vurmak, gözönüne sermek,
k.d. kirli çamaşırları
ortaya dökmek.
The newspaper articles took (or blew) the lid off his illegal activities: Gazeteler onun yaptığı yolsuzlukları açıkladılar.
zıvanadan çıkarmak Verb
birşeye darbe vurmak Verb
birşeyi sekteye uğratmak Verb
birşeyi kesintiye uğratmak Verb
birşeyi sekteye uğratmak Verb
birşeye darbe vurmak Verb
birine yardımcı olmak için birşey yapmak Verb
biri için harekete geçmek Verb
birine yardımcı olmak için harekete geçmek Verb
birşeye yardımcı olmak için harekete geçmek Verb
birşey adına harekete geçmek Verb
birşey için harekete geçmek Verb
birşeye adına birşey yapmak Verb