(idarî) bölge, mıntıka, mahalle.
Noun
(hastanede) koğuş.
a maternity ward . the children's ward.
Noun
(hapishane) hücre, koğuş.
Noun
(Mormon kilisesinde) piskoposluk bölgesi.
Noun
kale duvarları /surlar arası boşluğu.
Noun
(a) vesayet, (b) vesayet altında bulunma, (c) vesayet altındaki çocuk.
ward in chancery: mahkeme vesayetinde olan çocuk.
Noun, Law
himaye altında bulunma.
Noun
himaye altında bulunan şahıs.
a ward of the Children's Aid Society.
Noun
(kılıç oyunu vb.) savunma, korunma.
Noun
kilidin emniyet dili, anahtarın kılavuz yarığı.
Noun
koruma, himaye.
watch and ward: koruma ve gözetleme.
keep ward : korumak, muhafaza etmek.
The soldiers kept ward over the castle.
Noun
ward off: (tehlikeyi) önlemek/ defetmek /bertaraf etmek, savuşturmak, geçiştirmek.
He warded off the blow with his arm. She raised her collar to ward off the icy wind.
Verb
korumak, himaye/vikaye etmek.
Verb
casualty ile ayni anlama gelir. ilk yardım koğuşu.
They rushed him to casualty (ward) but he was dead on arrival.
vesayet dairesi olan sulh ve asliye hukuk mahkemesi
vesayet dairesi olan sulh veya adliye hukuk mahkemesi
vesayet altındaki bir çocuğun parasını yemek
Verb
vasisi olduğu çocuğun parasını kendi hesabına geçirmek
Verb
vasi ile vesayet altındaki çocuk
hastane koğuşu masrafları
Noun
bir çocuğa vasi tayin etmek
Verb
heeler ile ayni anlama gelir. semtin oylarını kazanmaya çalışan kimse.
semtin oylarını kazanmaya çalışan kimse.
mahkeme vesayetindeki yetim çocuk.
sürekli nöbet/nezaret, gece gündüz nöbet bekleme.
Noun