şekil, tarz, nevi.
A new form of government. A different form of life. Various forms of energy.
in the form of: şeklinde. medicine
in the form of tablets (= in tablet form): tablet şeklinde ilâç.
Noun
biçim, suret, şekil.
I saw a form in the fog.
Noun
beden, vücut, endam.
Noun
(terzilerin prova için kullandıkları) model.
Noun
kalıp.
a mould is a form.
Noun
hal.
Water appears also in the forms of ice, snow and steam.
Noun
(sanat) üslûp, tertip.
to use traditional forms. The effect of a work of litterature, art or music comes from its form as well as its content.
Noun
sınıf, cins.
Noun, Zoology
tarz, düzen(leme), sıra, diziliş.
Your ideas are not in proper form.
Noun
biçim: özdek ve içeriğin karşıtı; “Ne” olana karşıt olarak “Nasıl” olan.
Noun, Philosophy
biçim: terimler ve önermeler arasındaki bağlantı. Biçim bakımından önerme olumlu ya da olumsuz, tümel ya da tikeldir.
Noun, Logic
usul, erkân.
in due form: usulü dairesinde.
Noun
âdet, töre, teamül.
as a matter of form = for form's sake: âdet yerini bulsun diye.
What's the form? Töre/âdet/teamül nedir?
Noun
fiş, formüler.
application form: müracaat fişi.
fill in/fill up/fill out an application form:
müracaat fişi doldurmak.
Noun
gelenek, an'ane.
Shaking hands is a form.
Noun
(çok defa anlamsız) formalite, merasim.
as a matter of form: formalite icabı, âdet/formalite yerini bulsun diye.
Noun
görgü, âdâbı muaşeret.
good/bad form: kibar/uygunsuz davranış.
It's a bad form (= not a good form): Bu ayıptır, yapılmaz.
Such behavior is very bad form.
Noun
(a)
linguistic form, (b) biçim: bir sözcüğün aldığı değişik şekillerden herbiri. Örneğin
talk sözcüğünün biçimleri
talks, talked, talking' dir.
My and mine are possessive forms of “I”.
Noun, Grammar
(bina inşaatında) iskele, kalıp, kasnak.
Noun
(ortaokulda) sınıf.
first form: orta bir(inci sınıf).
Noun
(özel okullarda) sınıf.
the form room: dershane, sınıf.
Children who have just started school go into first form, the oldest children are in the 6th form.
Noun
peyke, (arkalıksız) sıra.
Noun
forma, kasnak.
lock up the form: kasnağı sıkmak.
Noun, Printing
şekillen(dir)mek, şekil/biçim vermek/almak, biçimlen(dir)mek.
School helps to form a child's character.
Verb
oluş(tur)mak, teşkil/teşekkül etmek.
Steam forms when the water boils. The ministers who form the government. An idea formed in his mind.
Verb
düzenlemek, tertiplemek, tertip etmek.
Verb
yapmak, kurmak.
The Prime Minister formed his cabinet.
to form a correct sentence: doğru tümce kurmak.
Verb
çıkmak, zuhur etmek.
Verb
hasıl etmek/olmak, husule gelmek/getirmek, peyda olmak/etmek, etmek, edinmek.
to form an opinion: fikir edinmek.
Verb
diz(il)mek, saf olmak/teşkil etmek.
to form fours: dörder olmak.
to form lines: sıra olmak,
sıraya girmek.
to form a queue: kuyruk olmak.
Verb, Military
edinmek.
form a habit: âdet edinmek.
form good habits.
Verb
biçim
Noun, Language-Literature
şekil
Noun, Textile Industry
büyük defter hesabına benzeyen cetvel
işe girerken doldurulan müracaat formu
çekin düzenlendiği kanuni şekil
söz konusu vasiyetnamede vasiyeti tenfiz memuru diye adı geçenin tanıklığı ile vasiyetnamenin iptali
üzerine fasılasız yazılan bilgisayar printer kâğıdı
yaprak
Information Technology
(Br) ilkokul birinci sınıf
ortaklıklar kurmak; dernekler kurmak
Verb
form besleme
Information Technology
yapısını değiştirmekle sağlanan veya artırılan yararlar
gelir vergisi beyannamesi
posta ile gönderilen soru formu
(Br) pembe form (İngiltere'de faaliyet gösteren borsalar ; bir şirketin halka sunduğu hisse senetlerinin
% 10'unu kendi çalışanları için ayırmasına iz
(genel kurul) vekâletname formu
kâr ve zarar tablosu
Noun
bankadan para çekme formu