bir şeyi birinin yüzüne vurmak, yüzüne karşı söylemek.
yakın, bir taş atımı (mesafe).
İsim
bütün kaynaklarını bir işe tahsis etmek
Fiil
boş zamanını öldürmek
Fiil
(birini) aldatmak, yanıltmak, gözünü küllemek, yanlış yola sevketmek.
The escape plan depended on his success in throwing dust in the eyes of the police.
aldatmak, gözünü küllemek/görmez hale koymak.
yenilgiyi/mağlûbiyeti kabul etmek, pes demek, vazgeçmek.
… ile kader birliği yapmak, mukadderatını/talihini … ile birleştirmek, kaderde ortak olmak, kaderini/nasibini … ile paylaşmak.
kaderini biriyle paylaşmak
Fiil
birisiyle kader birliği yapmak, kaderleri bir olmak.
meydan okumak, hakaret etmek.
takipçilerinden kurtulmak
Fiil
karşılığını beklemeden iyilik etmek
Fiil
her türlü tedbiri göz ardı etmek
Fiil
/
around: ağırlığını koymak, nüfuzunu kullanarak istediğini yaptırmak.
kuvvetini hissettirmek, ağırlığını koymak, ağır basmak.
birinin dostluğunu/sevgisini kazanmaya çalışmak.
birinin insafına/merhametine sığınmak,
k.d. ocağına düşmek.
yenilgiyi kabul etmek, pes demek.
işini bırakmak, istifa etmek.
(siyasî bir mevki için) adaylığını koymak.
(basketbol) serbest atış.
İsim
çekiç atma.
hammer thrower: çekiç atıcı.
javelin ile ayni anlama gelir. cirit atma.
gafil avlamak, faka/tongaya bastırmak, şaşırtmak, müşkül mevkide bırakmak.
The newspaper reporter threw the politician a curve by asking him an unexpected question he couldn't answer.
borçluyu iflasın kucağına atmak
Fiil
çok kızmak/öfkelenmek, tepesi atmak.
(US) birine silah doğrultmak
Fiil
bir şeye ışık tutmak
Fiil
önergeyi kabul etmemek
Fiil
grev gözcüsü hattı tespit etmek
Fiil
kehanete kulak asmamak
Fiil
bir alayı savaşa sokmak
Fiil
bir plandan tamamıyla vazgeçmek
Fiil
bir projeden vazgeçmek
Fiil
yatıştırmak için bir şey vermek
Fiil
birinin önüne kemik atmak
Fiil
kırıp dökmek, öfkeyle tepinmek.
sinir krizi geçirmek
Fiil
birine bir yükümlülük yüklemek
Fiil
(a) atmak, ıskarta etmek, çöpe atmak, (b) ziyan/israf/heba etmek, (c) vazgeçmek, kaçırmak.
throw away an opportunity: bir fırsatı kaçırmak.
He threw away a college education.
(of a girl) throw herself away: (kız) kendini ziyan etmek.
iyi bir fırsat kaçırmak
Fiil
bir fırsatı boşa harcamak
Fiil
avuç avuç para saçmak
Fiil
(a) durdurmak, geciktirmek, ilerlemesini engellemek, aksatmak, geri atmak, (b) önceki hale dönmek, rücu
etmek, (c) ataya çekmek, (d)
throw back at someone: birinin evvelce söylediklerini yüzüne vurmak. (e)
be thrown back upon someone/sth: bir kimseye/şeye geri dönmeye mecbur olmak.
ümidini/cesaretini kırmak.
hevesini kaçırmak, soğutmak, küçümsemek, alaya almak, …'e itiraz etmek. 19
troubled waters: müşkül durum.
birinin şevkini kırmak
Fiil
(or
glove): meydan okumak.
...'i düelloya davet etmek
Fiil
(a) ilâveden/caba olarak vermek, (b) gündeme/plana ilâve etmek, (c) içeri atmak, birbirine geçirmek,
(d) katılmak, işbirliği yapmak, (e) (iskambilde) kartlarını ortaya koymak.
throw in a word: söze karışıp bir şey söylemek.
yenilgiyi kabullenmek, pes demek.
pes demek, yenilgiyi kabul etmek, boyun eğmek, teslim olmak.
(US) biriyle ortak bir şey yapmak
Fiil
birisiyle kader birliği yapmak, kaderleri bir olmak.
karışıklığa neden olmak
Fiil
...'i tartışmaya açmak
Fiil
...'i gündeme getirmek
Fiil
...'i apaçık ortaya koymak
Fiil
...'i gözler önüne sermek
Fiil
bir soruna kapanmış nazarıyla bakmak
Fiil
aydınlatmak, ışık tutmak.
parasını boşuna harcamak
Fiil
parasını boşa harcamak
Fiil
(a) çıkarıp atmak, çıkarmak, üstünden atmak, (b) kaçmak, firar etmek, -den kurtulmak, (c) saçmak, yaymak,
(d) çabucak yapıvermek, (e) karıştırmak, tavla oyununda pul almak.
bir yükten kurtulmak
Fiil
sıkıcı bir tanıdıktan kurtulmak
Fiil
kendini yerden yere atmak, çırpınmak.
seve seve/hızla/azimle girişmek, atılmak.
açmak, bütün engelleri ortadan kaldırmak.
throw open the door: kapıyı itip ardına kadar açmak
(a) dışarı atmak, çıkarmak, kovmak, işinden atmak.
throw (someone) out of work: birini işinden
atmak. (b) önermek, (ortaya) lâf /teklif atmak, ileri sürmek, (c) reddetmek, ıskarta etmek, başından savmak, (d) kafadan atmak, düşünmeden konuşmak, (e) ışık yaymak/neşretmek, (f) (bitki vb.) sürmek.
throw out one's chest: göğsünü kabartmak.
bir önergeyi reddetmek
Fiil
bir kanun tasarısını reddetmek
Fiil
kanun tasarısını reddetmek
Fiil
bir davayı kabul etmemek
Fiil
bir önergeyi kabul etmemek
Fiil
bir konu ortaya atmak
Fiil
bir hatibi (a) kapı dışarı atmak, (b) bozmak.
hatibi şaşkına çevirmek
Fiil
vazgeçmek, terketmek, bırakıp gitmek.
bir dostu terk etmek
Fiil
para kısıtlamalarından vazgeçmek
Fiil
defetmek, terketmek, başından savmak, sepetlemek.
We had to throw all our plans and start again from the scratch.
atmak, başından atmak, terketmek.
görgüyü elden bırakmak
Fiil
tedbiri elden bırakmak
Fiil
birini iflasa sürüklemek
Fiil
birini bordrodan çıkarmak
Fiil
birini doğru izden ayırmak
Fiil
bir şeyin düzenini bozmak
Fiil
bir şeyi caba olarak vermek
Fiil
en ağır cezaya çarptırmak, paylamak, haşlamak.
(a) (sanığa bütün suçları için) en ağır cezayı vermek, (b) (çocuğu) şiddetle cezalandırmak.
Say that again and I'll throw the book at you: Bir daha söylersen ağzını yırtarım.
otomobili vitese geçirmek
Fiil
israf/ziyan etmek, itin önüne atmak.
(a) aldırış etmemek, önem vermemek, savsamak, kulak asmamak, (b) saçıp dağıtmak, savurmak.
throw caution to the wind: sonunu düşünmeden hareket etmek, ihtiyatı elden bırakmak.
(a) yapıvermek, yapıp çatmak, derme çatma kurmak, restgele birleştirmek, (b) bir araya getirmek, birleştirmek.
(a) kusmak, (b) acele kurmak/bina etmek, (c) hatasını yüzüne vurmak, kusur bulmak, eleştirmek, tenkit
etmek.
He threw up her mistakes to her until she couldn't stand it any longer. (d) atmak, fırlatmak, (e) vazgeçmek, (f) istifa etmek.
işten ayrılmak, işi bırakmak/terketmek.
(boksta) yenildiğini kabul etmek, pes demek.
foul line ile ayni anlama gelir. (basketbolde) sepetten 4.5 m. ötede faul atışlarının yapıldığı çizgi.
aydınlatmak, açıklamak, tavzih etmek, vuzuha kavuşturmak.
throw light on a subject: bir konuyu
aydınlatmak/açıklamak.
That throws a light on many things.
Can you throw any light on this question? Bu soruyu biraz açıklar mısınız?
to shed/cast a new light on a subject: bir konuya yeni bir vuzuh/açıklık kazandırmak.
iftira etmek, kara sürmek, çamur atmak/sıçratmak.