(bir yandan öbür yana) geç(ir)mek.
(bir yolda) gidip gelmek, ileri/geri hareket et(tir)mek.
(boyunca) uzanmak.
A covered bridge traverses the stream.
aşmak, geçmek.
The climbers traversed the east face of the mountain with ease.
yana kaydırmak/hareket ettirmek.
dikkatle incelemek/muayene etmek, gözden geçirmek.
engellemek, engel olmak, karşı gelmek.
yalanlamak, inkâr etmek, reddetmek, aksini söylemek.
topu yana döndürmek/çevirmek/tevcih etmek.
Denizcilik
(karşıdan karşıya) geçme, geçiş.
geçit, karşıdan karşıya geçiş yolu.
çapraz kısım/parça, travers.
geminin volta seyri.
traverse sailing: volta seyri.
traverse table: volta cetveli.
Denizcilik
istihkâmın ara/enine siperi.
(topu) yana döndürme/çevirme, tevcih etme.
takım tezgâhında (a) hareketli parça, (b) bu parçanın hareketi.
Makine
iddiayı reddetme, inkâr, red.
Hukuk
arazi sürveyinde ölçülen arazi kesimi.
traverse survey: poligon usulü ölçme.