1. çoğu zanman, çoğu kez, ekseriya, birçok kereler, sık sık, defaatle.
    American girls are often very
    pretty. It rains often this time of the year.
  2. birçok hallerde.
  3. pek sık, aralıksız.
ufak tefek şeylerde yardıma çağırmak Fiil
sık sık
arasıra, arada bir, zaman zaman.
arasıra, zaman zaman, vakit vakit.
sıklaşmak Fiil
ne kadar sık? ne kadar zamanda bir? ne kadar fasıla ile? kaç dakikada (saatte/günde vb.) bir? (saatte/günde
vb.) kaç defa?
How often do the buses run? Kaç dakikada bir otobüs var?
“How often do you go there?” “ Once a month”: “Oraya ne kadar sık gidiyorsun?'“ Ayda bir.”
gerektiğinden fazla, aşırı derecede.
He exceeded the speed limit once too often and fined $50.
dama taşı gibi
çoğu zaman
ekseri
sık sık, defalarca.
ne zaman, ne vakit, kaç defa.
often as I ask him to, he never helps his father: Ne zaman babasına
yardım etmesini istesem hep kaytarır.
ne zaman … , kaç kere/defa.
As often as he tried to go there, hes's always failed: Kaç kere oraya
gitmek istedi, fakat başaramadı.
As often as I tried to get an answer from him, he made an excuse and avoided giving me the information I wanted.
çoğunlukla, çok defa, çoğu kez.
During the foggy weather the trains are late mor often than not:
Sisli havalarda çok defa trenler gecikir.
Ne kadar söylense/tekrar edilse yeridir.
Ne kadar söylense/tekrar edilse yeridir.
çoğunlukla, çok defa, çoğu kez.
During the foggy weather the trains are late mor often than not:
Sisli havalarda çok defa trenler gecikir.
genellikle, ekseriya, çoğu zaman.
More often than not I read a novel: Ekseriya bir roman okurum.
Çoğunlukla durum böyledir.