rhyme

  1. Noun, Language-Literature kafiye
  2. uyak, kafiye.
  3. uyaklı/kafiyeli söz(cük). Find is a rhyme for mind and kind.
  4. uyaklı/kafiyeli şiir/manzume/beyit/mısra.
  5. şiir.
    nursery rhymes: çocuk şiirleri.
  6. Verb uyaklı/kafiyeli şiir/manzume yazmak.
  7. Verb kafiye yapmak, bir sözcüğe uyak/kafiye bulmak.
  8. Verb uyaklı/kafiyeli olmak, kafiye teşkil etmek.

    Long and song rhyme
    .
  9. Verb düzyazıyı manzumeye çevirmek.
    rime şeklinde de yazılır.
feminine rhyme
uyak, kafiye: mısra sonlarının ses uyumu. Noun
sight1 (35). Noun
görsel uyak, görünür kafiye, çıkardıkları ses değil de görünüşleri benzeyen sözcüklerin uyumu.
dişil kafiye: (a) son hecesi vurgusuz iki heceli kafiye (
double rhyme):
motion, notion
veya
clever, never gibi, (b) son iki hecesi vurgusuz üç heceli kafiye (
triple rhyme):
fortunate, importunate gibi.
Noun
(geniş anlamda) çok heceli kafiye. Noun
dişil kafiye: (a) son hecesi vurgusuz iki heceli kafiye (
double rhyme):
motion, notion
veya
clever, never gibi, (b) son iki hecesi vurgusuz üç heceli kafiye (
triple rhyme):
fortunate, importunate gibi.
Noun
(geniş anlamda) çok heceli kafiye. Noun
tam kafiye. Noun
yarım kafiye. Noun
yarım uyak Noun, Language-Literature
baş kafiye, manzume mısralarının başlarındaki kafiye, aliterasyon. Noun
eş kafiye: aynı sözcüğün tekrarlanmasiyle yapılan kafiye. Noun
rime riche Noun
yarım kafiye. Noun
manzum.
His works are mostly in rhyme: Eserleri genellikle menzumdur.
(a) iç uyak/kafiye, aynı mısradaki sözcükler arasında ses uyumu, (b) mısralar arası uyak/kafiye.
iç uyak Noun, Language-Literature
bağlı kafiye: bir mısraın son hecesi ikinci mısraın ilk hecesiyle birleşerek ikinci mısraın son hecesine
uyan kafiye şekli.
Some birds fly/Towards the night gibi.
yarım kafiye. Noun
ninni.
tam kafiye.
rime riche Noun
görsel uyak, görünür kafiye, çıkardıkları ses değil de görünüşleri benzeyen sözcüklerin uyumu.
feminine rhyme.
kafiyesiz
mantık, mânâ, anlam.
without rhyme or reason: mantıksız, mânâsız, anlamsız, saçma, ipsiz sapsız,
durup duruken, hiç sebepsiz.
He said this without rhyme or reason: Bunu durup duruken/hiç sebep yokken söyledi.
There is neither rhyme nor reason about it: Buna hiçbir sebep yok; bu tamamen saçma bir şey.
Love happens irrationally, without the slightest rhyme or reason: Aşk durup duruken/birdenbire geliverir.
l: yedili şiir: yedişer mısralı kıtalardan oluşan ve
ababbcc şeklinde kafiyeli şiir. İlk olarak

Chaucer tarafından kullanılmıştır.
uyak düzeni, kafiye şekli.
durup dururken Adverb
sebepsiz yere Adverb