buck

  1. Noun koç, teke, erkek geyik/karaca/tavşan.
    go to buck: (tavşan) çiftleşmek
  2. Noun diğer bazı hayvanların erkeği.
  3. Noun şık/züppe delikanlı.
  4. Noun Amerikalı erkek zenci veya Kızılderili.
  5. Noun dolar.
    to make a few bucks on the side: bir tarafa birkaç kuruş ayırmak.
    to be down to one's
    last buck: son meteliğine kadar harcamak.
  6. Noun (uçak vb. yapılırken gövdeyi destekleyen) iskele, destek, çerçeve vb..
  7. Noun sıçrama, kıç atma.
  8. Noun karşı gelme, itiraz, muhalefet, itaatsizlik.
  9. Noun engelleri aşma.
  10. Noun (poker) kazanan oyuncuya imtiyazını veya görevini hatırlatmak üzere kutuya konulan nesne.
  11. Noun (a) (çamaşır yıkamada kullanılan) küllü su, (b) küllü suda yıkanmış çamaşır.
  12. Verb (at vb.) sıçramak, kıç atmak, sıçrayıp birisini sırtından atmak.
    The wild horse bucked its first rider off.
  13. Verb karşı gelmek, itiraz etmek, kafa tutmak, itaatsizlik etmek.
    The mayor bucked at the school board's suggestion.
  14. Verb (araba) sallanarak/sarsılarak gitmek.
  15. Verb engelleri aşmak, engele karşı zorla ilerlemek.
    The plane bucked a strong head wind.
  16. Verb tos vurmak.
  17. Verb (futbol) topu hızla karşı sahaya atmak.
  18. Verb kumar oynamak, tehlikeyi/riski göze aldırmak.
    He was bucking the odds when he picked up the dice to throw another seven.
  19. Verb (ağır/havaleli eşyayı) kaldırmak/taşımak/yüklemek.
  20. Verb (titreşimleri durdurmak için) takviye düzenini sağlamlaştırmak/sıkıştırmak.
  21. Verb (kütük/ devrilmiş ağaç gövdesini vb.) yarmak, kesmek.
  22. Verb küllü suda çamaşır yıkamak.
  23. Adjective ast, madun, kıdemsiz, emsallerinden aşağı rütbede olan.
    buck private: kıdemsiz er.
    buck sergeant: kıdemsiz çavuş.
  24. Adverb tamamıyla, büsbütün.
    buck naked: çırılçıplak.
  25. palavra (atmak), övünme(k), yüksekten atma(k), gevezelik/boşboğazlık/lâfazanlık (etmek).
sorumluluk
çabuk ya da kolay kazanılmış para
kara antilop
(Antilope cervicapra): Hindistanda yaşayan kahverengi-siyah renkli bir tür antilop. Noun
(US) kolay kazanılan para
fanatik
(US) bağnaz
yarım dolar. Noun
sorumluluktan/mes'uliyetten kaçınmak, sorumluluğu başkasının üzerine atmak/yıkmak/yüklemek.
He broke
the window and he passed the buck on his friend.
sorumluluğu başkasının üzerine atmak.
hızla kazanılmış para
hızlı kazanılmış para
zor kazanılan para
hopla-zıpla : zenci ve İrlanda oyunlarından alınmış bir dans. Noun
su yoncası
(Menyanthes trifoliata): bataklıklarda yetişir, beyaz veya pembe çiçek açar.
bogbean,
marsh trefoil ile ayni anlama gelir.
Noun
acemi avcının (ilk av yaklaşırken) heyecanı. Noun
yeni bir işe başlarken duyulan heyecan. Noun
(terfi vb. çıkar sağlamak için) uğraşmak, çabalamak, didinmek, gayret sarfetmek.
to buck for a raise.
(US) neye mal olursa olsun istemek Verb
(topoğrafya, optik aletler vb.) bir aleti iki işarete göre düzenlemek.
kıllı güve
(Hemileuca maia): beyaz çizgili ince gri kanatları vardır. Noun
sehpa
kabahati/sorumluluğu başkalarına atan/yükleyen. Noun
birinin yetkisine karşı gelmek Verb
adres fişi: dairelerin iç haberleşme evrakına eklenen ve gideceği makam ve kimseleri gösteren fiş. Noun
birini canlandırmak Verb
teşvik etmek Verb
muhalefete geçmek Verb
dışarıya fırlak üst diş
canlan(dır)mak, sevin(dir)mek, neşelen(dir)mek, harekete geç(ir)mek, kuvvet/cesaret vermek/bulmak.
buck up! Cesur ol!
suçu ...'e atmak Verb
En son sorumluluk benimdir/Son merci benim/burasıdır. (Başkan Truman'ın masasındaki levha).