boots

  1. Noun otel ayakkabı boyacısı, lostracı.
kesinkes emin olmak Verb
vazife başında ölmek Verb
(=
Brit.:
die in one's boots): (a) eceli kaza ile ölmek, işinin başında/faal vaziyette
iken ölmek. (b) savaşarak/harpte ölmek.
mağrur olmak, yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmemek.
(a) çok korkmak, ödü kopmak, (b) meyus olmak, fütur getirmek.
birine tamamen güvenmek Verb
el etek öpmek Verb
dalkavukluk etmek Verb
yaltaklanmak, çanak yalamak, dalkavukluk/tabasbus etmek.
yaltaklanmak, el etek öpmek, çanak yalamak.
He is not fit to lick that man's boots: Onun eline
su dökemez/kesip attığı tırnak olamaz.
öfkeden zangır zangır titremek Verb
tepeleyip geçmek, hakaret edercesine davranmak.
hor/hakir görmek, horlamak, aşağılamak, tahkir etmek
emin ol(un), hiç şüphen(iz) olmasın.
You can bet your boots that I will be there: Orada bulunacağımdan
emin olabilirsin(iz) = Kesinlikle orada olacağım.
Hess çizmesi: 19'uncu yy. başlarında İngilterede giyilen püsküllü uzun erkek çizmesi.
Çizmeli Kedi Proper Name, Language-Literature
(masalda) giyene her adımda 7 fersah yol aldıran pabuç.
uzun potin
süvari çizmesi
süvariler için talim borusu.
kendini dev aynasında gören, kendini beğenmiş.
savaş zamanında hükümetçe tespit edilen kalite ve fiyatta elbise/ayakkabı vb.