better

English-Turkish Translation

  1. daha iyi/âlâ.
    That book is better than this one: O kitap bundan daha iyidir.
    to behave better:
    daha iyi davranmak.
    He knows the way better than we do: Yolu o bizden daha iyi bilir.
    better and better: gittikçe daha iyi.
    It's getting better and better: Gittikçe iyileşiyor.
    better still: daha da iyisi.
    That's better! Hah şöyle!/İşte şimdi oldu!/Bu çok daha iyi.
    All the better = So much the better: Daha âlâ/ iyi ya! İsabet! Olsun!
    It would be all the better for a drop of paint: Birazcık boya ile daha iyi gözükür.
    He has seen better days: Önceden durumu/hali vakti daha iyi idi.
    It couldn't be better = Nothing could be better: Daha âlâsı olamaz.
    His better nature stopped him from spending all his money: Sağduyusu bütün parasını harcamaktan alıkoydu.
    The better I know him the more I admire him: Onu daha iyi tanıdıkça hayranlığım artıyor.
    I like it better than I used to: Gittikçe ondan daha çok hoşlanıyorum.
  2. (ahlâkça) üstün, faziletli.
    She's no better than a strumpet: Kaltağın biridir/Bir fahişeden başka
    bir şey değildir.
    He's no better than a thief: Hırsızın biridir.
  3. daha kıymetli/uygun/münasip, arzu edilir, yeğ, şayanı tercih.
    a better time for action: harekete
    geçmek için daha uygun bir zaman.
    It would be better to stay at home: Evde kalmak daha uygun olur.
    It is better not to promise anything than to let him down: Sonunda düş kırıklığına uğratmaktansa hiçbir şey vaadetmemek yeğdir.
  4. çoğu, büyük/önemli bir kısmı(nda).
    the better part of: yarısından fazlası.
    I haven't seen him
    for the better part of the month.
    the better part of a lifetime: ömrün yarısından fazlası.
    for the better part of the year: yılın yarısından fazlasında/önemli bir kısmında.
  5. (sağlıkça) daha iyi, sıhhatte.
    The patient is much better now: Hasta(nın sağlık durumu) şimdi daha iyidir.
  6. -den fazla.
    I walked better than 2 km to town: Şehre gitmek için 2 km'den fazla yürüdüm.
  7. Transitive Verb iyileş(tir)mek, islâh etmek, düzel(t)mek.
    They tried to better their living conditions. Living conditions
    have bettered a great deal.
  8. Transitive Verb daha iyi yapmak, üstün gelmek, baskın çıkmak, geçmek, aşmak.
    We have bettered last year's production
    record: Geçen yılın üretim rekorunu aştık/geçtik.
  9. Noun (daha) iyisi/üstünü/âlâsı.
    the better of the two choices.
    That's my idea, can you think a better?
    Bu benim fikrim, daha iyisini düşünebiliyor musun(uz)?
    Nothing could be better = It couldn't be better: Bundan daha iyisi olamaz/Bundan âlâsı can sağlığı.
  10. Noun (bkz: bettor )
  11. Noun bahse giren, bahis tutuşan.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

against one's better judgment
inançlarına aykırı olarak Adverb
get the better of one's prejudices
menfaatlerine ket vurmak Verb
Half a loaf is better than none.
Hiç yoktan iyidir. Sentence, Idioms
Half a loaf is better than none.
Buna da şükür. Sentence, Idioms
one's better half
bir adamın karısı
to be better than one's word
vaadettiğinden fazlasını yapmak, vaadini/sözünü fazlasıyla yerine getirmek.
all the better
çok daha iyi, iyi ya! isabet!
If the sun shines, it will be all the better for our excursion:
Güneş çıkarsa seyahatimiz için çok daha iyi olur.
change for the better
iyiye gitmek Verb
change for the better
iyiye gitme Noun
definite turn for the better
şansı iyiye dönme
definite turn for the better
kesin iyiliğe yüz tutma
feel better
(kendini) daha iyi hissetmek.
feel fine: (kendini) çok iyi hissetmek.
feel well: keyfi
yerinde olmak.
feel unwell: keyifsiz/rahatsız olmak.
feel cold: üşümek. feel
hot/warm: terlemek, ateş basmak.
feel thirsty: susamak.
feel sure: emin olmak.
feel one's oats: (at) canlı olmak, (insan) kibirli olmak, böbürlenmek.
feel small: utanmak, makcup olmak.
feel heaps better
kendini çok daha iyi hissetmek Verb
feel something better
acısını çekmek Verb
for better
iyi günlerde , kötü günlerde
for the better
iyiye doğru.
a change for the better: iyileşme, düzelme, salâh.
His health changed for the
better: Sağlığı iyileşti/düzeldi.
get better
iyileşmek/düzelmek/şifa bulmak.
He is getting better. The weather is getting better.
getting better
iyileşme
go (someone) one better
baskın çıkmak, bastırmak, pey sürmek, artırmak, üstün gelmek.
The neighbors went us one better by
buying two new cars: Komşular 2 yeni araba almak suretiyle bizden baskın çıktılar.
go one better
(a) (başkasından) daha ileri gitmek, üstün olmak, (b) daha fazla pey sürmek, peyi artırmak.
go(someone) better
(birisinden) bir derece üstün olmak.
God knows better
Allah kerim
had better
daha makul/akıllıca/tedbirli/isabetli/uygun.
I had better go: Gitmeliyim/gitsem daha iyi olur.

You had better tell him: Ona söylemen(iz) isabetli/uygun olur.
I cannot conceive of anyting better
daha iyisi can sağlığı
know better
daha iyi bilmek Verb
know better
daha bilgili olduğunu zannetmek Verb
know better
daha bilgili olmak Verb
know better
herkesten iyi bildiğini zannetmek Verb
know better
daha fazlasını bilmek Verb
make better
ondurmak Verb
not know any better
cahil olmak Verb
not know any better
eğitimsiz olmak Verb
not know any better
bilmemek Verb
not know any better
cahil kalmak Verb
so much the better
! Daha iyi ya! İsabet!
take a turn for the better
(hastalık) iyileşmeye yüz tutmak Verb
teach someone better
birinin aklını başına getirmek Verb
the more the better
ne kadar çok olursa o kadar iyi.
the ssoner the better
şimdiden tezi yok, ne kadar çabuk olursa o kadar iyi.
would better
daha iyisi.
you ought to have known better
akılın neredeydi ?
better and better
gittikçe daha iyi
Better Business Bureau
Ticarî Ahlâk Kurumu: ticaret erbabınca desteklenen, müşteri şikâyetlerini dinleyerek ticarî hile ve yolsuzlukları
önlemek, ticaret ahlâkına aykırı hareket eden tüccarlar hakkında tahkikat yapmakla görevli kurum.
better condition clause
daha iyi şartlar klozu
better condition clause
imzalanan sözleşmedekilerden daha iyi şartlar mevcutsa bunların aynen yürürlükte kalacağı klozu
better condition clause
toplu sözleşmelerde
better days
daha iyi günler Noun
better description
daha iyi mal çeşidi
better half
eş, karı veya koca.
How is your better half: Eşiniz nasıl?
better half
eş (karı veya koca).
How is your better half: Eşin nasıl?
Better late than never.
Geç olsun da güç olmasın. Sentence
better off
(koşullar bakımından) daha iyi, daha iyi durumda, daha mutlu/sağlıklı vb.
You are better off than
I am: Sen (siz) benden daha iyi durumdasın(ız).
Because of his asthma, he would be better off in a different climate: Astımı dolayısıyla değişik bir iklimde sağlığı daha iyi olacak.
better oneself
ilerlemek, zenginleşmek, bilgi/servet/mevki kazanmak.
better or worse
ister iyi, ister kötü, iyi de olsa kötü de olsa.
to do sth for better and worse: sonu ne olursa
olsun (ister iyi ister kötü olsun) bir şeyi yapmak/her şeyi göze almak.
to take someone for better and worse: bir kimseyi olduğu gibi (iyi ve kötü yanlarıyla) kabul etmek.
better than
yeğin
better than average
ortalamanın üstünde
better yourself
daha iyi bir yere gelmek Verb
better yourself
durumunu düzeltmek Verb
better yourself
ilerlemek Verb
better yourself
durumunu iyileştirmek Verb
adopt a better attitude
toplanmak Verb
be better fixed financially
mali bakımdan daha iyi durumda olmak Verb
be better fixed financially
mali bakımdan daha iyi bir durumda olmak Verb
be better left unsaid
sözü edilmemesi daha iyi olmak Verb
be better than (something) by a long chalk
kat kat/fersah fersah iyi olmak.
A is better than B by a long chalk: A, Bden kat kat/fersah fersah iyidir.
be much better than
duman attırmak Verb
be promoted to a better position
daha iyi bir mevkie terfi etmek Verb
be promoted to a better position
daha iyi bir mevki ie terfi etmek Verb
discretion is the better part of valor
Basiret ve tedbir cesaretten evlâdır (Basiret, selametin anasıdır).
Feel better now?
Biraz daha iyi misin?
for better , for worse
kötü günlerde
for better , for worse
iyi günlerde
for better or (for) worse
hem mutlu, hem acı günlerde, saadette de falâkette de,
k.d. Anca beraber kanca beraber. (Hristiyan
nikâh törenlerinde söylenir).
for better rapport
daha iyi uyum için
get the better of
(a) üstünlük sağlamak, (b) mağlûp etmek, hakkından gelmek, (c) güçlüğü yenmek.
get the better of
üstün çıkmak.
get the better of ...
...e baskın çıkmak Verb
get the better of ...
...e galebe çalmak Verb
get the better of sb
birine galip gelmek Verb
get the better of sb
birini yenmek Verb
get the better of someone in an argument
birini tartışmada yenmek Verb
had better (
or
best) = ought to: … iyi olur, en iyisi.
I had better go: Gitsem iyi olur/En iyisi ben gideyim.
Half a loaf is better than no bread
Yarım ekmek hiç yoktan iyidir. Adjective
have known better days
iyi günler görmüş olmak Verb
have seen better days
kötü durumda olmak Verb
have seen better days
kötü günler geçirmek Verb
heaps more/better/longer
çok daha iyi/uzun/vb.
I feel heaps better after my sleep: Uykudan sonra kendimi çok daha iyi hissediyorum.
increase production with better methods
daha iyi yöntemlerle üretimi artırmak Verb
keep a better watch over a prisoner
bir mahpusu daha iyi gözetimde tutmak Verb
know better than
daha iyisini bilmek.
I know better than that: (a) Bundan daha iyisini bilirim. (b) Bu kadarcık
şeyi bilirim/akıl ederim. (c) O da bir şey mi!
He knows better than to do that: Artık bu kadarını da bilir (Onu yapacak kadar aptal değildir).
He should have known better than to do it: O işin yapılmaması gerektiğini bilmeliydi/yapmayacak kadar aklı olmalıydı.
You ought to know better! Bu kadarcık şey bilmeliydin(iz)!
make for better reception
(anten) daha iyi almak Verb
make someone feel better to make someone relieved
rahatlatmak Verb
negotiate on better terms
müzakerelerde avantajlı durumda olmak Verb
Never better.
Hiç bu kadar iyi olmamıştım.
Never better.
Bomba gibiyim.
no better than one should be
düşük ahlâklı, ahlâksız.
He is no better than he should be: Düşük ahlâklıdır.
protest for better security
daha iyi güvenlik tedbiri için protesto
protest for better security
daha iyi güvenlik önlemi için protesto
rise to a better position
daha iyi bir göreve terfi etmek Verb
secure a better share of the market
piyasanın daha büyük bir payını ele geçirmek Verb
somewhat better (than
hallice
That's better!
Şimdi oldu! Sentence
That's better!
Ha şöyle! Sentence
That's better!
Hah şöyle! Sentence
the better half of …
…'in büyük kısmı Noun
the better part of …
…'in büyük kısmı Noun
think better of
(a) fikrini değiştirmek, vaz geçmek, caymak.
I was going to ask a question, but thought better of
(doing) it. (b) daha iyi saymak, hakkındaki kanaatini düzeltmek.
think better of it
vazgeçmek Verb
think better of it
iyi bir fikir olmadığına karar vermek Verb
think better of it
düşünüp vazgeçmek Verb
think better of sb
biri hakkındaki kanaatini düzeltmek Verb
This old house has seen better days
Bu ev artık eskidi.
to think better of
daha iyi düşünmek, tekrar teemmül etmek, fikrini değiştirmek.
She was tempted to make a sarcastic
retort, but thought better of it: Alaycı bir cevap vermek üzere iken fikrini değiştirdi.
Two heads are better than one.
Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Sentence
Two heads are better than one.
Akıl akıldan üstündür. Sentence
use something to better advantage
birşeyi daha verimli kullanmak Verb
use something to better advantage
birşeyi daha iyi kullanmak Verb
you had better go at once
gitsen iyi olur
you had better not
hele
You'd better look slick about it
Elini çabuk tutsan iyi olur.
English-Turkish phrases from Zargan's own database